Bugün
Yusuf sırıtarak elindeki taze pasaportuna bakıyordu. Sonunda kendisinin de bir pasaportu vardı. Ayrıca Belçika'ya gitmesine de altı günü kalmıştı!
Yurt dışı olarak gitmeyi hayal ettiği ilk ülke Belçika değildi aslında, ama buna da şükür demek lazımdı. Hiç gidememekten iyiydi...
"O elindekine sırıtarak bakıyorsun ama Belçika'da kaldığımız yedi günün beş gününde toplantıda olacağımızın farkındasın değil mi Yusuf?" diye sordu Doruk odasından çıkarken. Yusuf oturduğu yerde başını kaldırarak ona baktı.
"Biliyorum. Olsun. Çalışmak için olsa bile çok heyecanlı. Akşamlarımız ve iki günümüz boş değil mi?"
Doruk gülümseyerek Yusuf'a baktı. "Bütünlemelere kalmadın inşallah?"
"Deli misin? Hepsini AA veriyorum. Böyle bir fırsat söz konusuyken bütünleme mi olurmuş?"
Doruk gülerek toplantı odasına gitti. Yusuf da tekrar pasaportuna baktı. Sonra bakışlarını laptopunun ekranına çevirdi. Ekranda Ece'nin fotoğrafı vardı. Ona bakarken yavaşça gülümsemesi soldu.
Ece'ye küçücük, minicik bir ayrıntıdan bahsetmesi gerekiyordu. Belçika'ya gideceği için Ece de en az kendisi kadar heyecanlıydı. Eğer yarıyıl tatilinde çalışması gerekmese o da gelmeyi düşünmüştü. Ama yapması gereken projeleri vardı.
Ece'ye söylemediği şey ise sonradan bu küçük iş gezisine Nur'un da dahil olma durumuydu. Ocağın ilk haftası Hilmi Beyin asistanı işi bırakmıştı. Yerine yeni eleman bulamıyorlardı çünkü Hilmi Bey fazla seçiciydi. Geçici olarak şirketin en iyi elemanlarından olduğu için Nur bakıyordu onun yerine. Zaten yeni eleman alımı döneminde olmadıkları için Nur'un kendi işleri sakindi. Hilmi Bey'e yardım ederken zorlanmıyordu o yüzden.
Hilmi Bey de Belçika'ya giderken asistanını haliyle tüm pis işleri yaptırmak için yanında istiyordu. Nur da seve seve kabul etmişti Hilmi Bey'in teklifini.
Şimdi cümbür cemaat gidiyorlardı Belçika'ya. Yusuf da kara kara Ece'ye bunu nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Hala Nur sorunu atlatılamamıştı. Hatta büyümeye devam ediyordu. Mümkün olduğunca Ece'nin yanında bahsini açmıyordu daha önce söz verdiği gibi. Ama Nur, Yusuf'un hayatında gerçekten gün geçtikçe iyi bir arkadaş safhasına geliyordu. Hatta Yusuf "Keşke baştan arkadaş olsaymışım onunla, işler öyle daha kolay olurmuş." Diye düşünüyordu bazen. Çıktıkları dönemde Nur'un bu kadar uyumlu olduğunu fark edememişti. Şimdi neredeyse hiçbir konuda çatışmıyorlardı.
Öylece ekrana bakarken telefonu çalmaya başlayınca hemen bakışlarını telefonuna çevirdi. 'İyi insan lafının üstüne' diye düşündü. Gerçi lafı geçmemişti ama... Demek ki ikisi de birbirlerini düşünüyorlardı.
"Bebeğim!" diyerek açtı telefonu. Keyifle arkasına yaslandı. Büşra da toplantıda olduğuna göre rahat rahat konuşabilirdi...
"Sevgilimmm! Ne yapıyorsun, çok meşgul müsün?"
"Yok hayır, birazdan çıkacağım zaten."
"Hah süper! Ben de İstinye Park'taydım da annemle, o şimdi otele geçecek, ben de senin yanına geleyim mii?"
"Olur sevgilim."
"O zaman öptüm seni kocamaaan."
"Ben de."
Yusuf kıkırtılar eşliğinde telefonu kapattı. Masaya dirseğini dayayıp çenesini de avucuna koyarak mest olmuş bir şekilde Ece'nin fotoğrafına bakmaya devam etti. Ona bakmaya doyamıyordu resmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Romanceİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...