12 YIL SONRA
Asansör yukarı çıkarken bir kez daha saatine baktı. Haftanın ilk günüydü bugün. Altuğ'la sunumu yapacakları gün... Beş gün sonra evlenmesi gerekiyordu güya. Gerçi hafta sonu her yere gidip, düğünle ilgili her şeyi iptal ettirmişti. Ozan hiçbiriyle uğraşmamıştı. Belki de hala Ezgi'nin dönmesini beklediği için uğraşmamıştı...
Ama Nadide Hanım'ın erkek tarafının bütün davetlilerini arayıp düğünün iptal olduğunu söylediğini biliyordu. Kulağına gelmişti Ezgi'nin. Hatta Nadide Hanım kendi konuklarına öyle şeyler söylemişti ki, Ezgi tepki bile veremeyecek kadar şaşırmıştı. Tüm suçu Ezgi'nin üzerine yıkarak oğlunun Ezgi'yi terk ettiğinin falan söylemişti insanlara. 'Ozan'ın bundan haberi var mı acaba?' diye düşünmüştü kendi kendine. Umursadığını bile sanmıyordu açıkçası.
Asansörün kapısı açılınca yavaş adımlarla koridora çıktı. Kenardaki koltuklarda kucaklarında ders notlarıyla oturan üç dört genci görünce gülümsedi. Tıpkı üniversitenin kapısından girerken olduğu gibi kendi gençliği gelmişti bir kez daha aklına. Ezgilerin öyle çok sınavları olmazdı, onların daha çok sunumları olurdu ama onun da zamanında böyle kurbanlık koyun gibi beklediği zamanlar olmuştu. 'Gençlik yıllarım' diye düşündü bir kez daha. Sonra tam karşısında, Ozan'ın odasının bulunduğu uzun koridora baktı. Buruk gülümsemesi yerini hüzünlü bir ifadeye bıraktı.
Ayrılıktan beri ilk defa görecekti Ozan'ı. Aslında saçma bir durumdu. Ozan'dan resmen ayrılmamıştı hiç. Yüzük dolaylı bir şekilde ona gelmişti. Sadece iki kez telefonda konuşmuştu onunla. İkisi de ayrılığın ilk günü olmuştu... O gün... Altuğ'la geçirdiği efsane gün... Ondan sonra hiç konuşmamıştı Ozan'la. Zaten aramaya hiç cesareti olmamıştı. Anca bugün gelmeyi başarmıştı. Çarşamba günü Burcu ile konuşup Altuğ'u da ikinci kez ve tamamen bıraktıktan sonra, bir an için hemen Ozan'a gitmeyi düşünmüştü. Ama bunu düşündüğü için kendisinden iğrenmişti. Çok kızmıştı. Bir erkeği bırakıp öbürüne, sonra öbürünü bırakıp tekrar eskisine koşuyordu. Alenen kaltaklık yapıyordu yani... Biri dışarıdan bu yaptıklarını görse, Ezgi'yi ciddi anlamda durdurup bi yüzüne tükürürdü herhalde.
Anca üzerinden dört gün geçince cesaret etmeyi başarmıştı. Ozan'a gelmemişti aslında. Niyeti sadece konuşmaktı. Ayrıldığından beri hiç onunla görüşmediği düşünülünce Ozan'a bir açıklama borçlu olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Yani yüz yüze yapılacak bir açıklamayı borçluydu.
Onun nerede kaldığını bilmiyordu zaten. Evde mi yoksa babasının annesinin yanında mı kalıyordu, hiçbir fikri yoktu Ezgi'nin. Bu yüzden okula gelmişti. Sınav döneminin devam ettiğini biliyordu. Ozan'ın okulda olması gerekiyordu.
Ayakları geri geri gidiyordu koridorda ilerlerken. Çok iyi bildiği odanın kapısının önüne vardığında derin bir nefes alıp iki kere tıklattı kapıyı. Ses gelmeyince açmayı denedi. Kapı kilitliydi. Sıkıntıyla alt dudağını ısırarak koridora bakındı. Dışarıda sorabileceği kimse yoktu. Koridordan çıkıp ders çalışan çocukların olduğu tarafa geldi.
"Çocuklar siz jeoloji öğrencisi misiniz?" diye sordu. Çocuklardan biri "Evet." deyince "Ozan hocanız nerede, biliyor musunuz?" diye sordu.
"Tarihsel sınavı var şu an, şuradaki sınıfla, şu taraftaki sınıfta. Bir de aşağı kattaki laboratuvarda var... Üç sınıftan birindedir mutlaka."
"Teşekkürler." Ezgi çocuğun işaret ettiği ilk sınıfa ilerlerken bir an için gülümsedi. Ozan'la ilk kavga ettiği gün gelmişti aklına. Nasıl da kızgındı o gün. Hem de haksız yere çatmıştı çocuğa.
Çekingence başını kapıdan uzatıp içeri baktı. Sınıfta iki hoca vardı ama Ozan'ı göremedi. Hocalardan biri Ezgi'nin yanına gelip fısıltıyla "Bu sınıfta yer yok laboratuvara gitmen lazım." deyince Ezgi gülümseyerek "Yok öğrenci değilim, Ozan'ı arıyorum." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Lãng mạnİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...