BUGÜN
Biten sigarasını yere atıp ayağıyla çiğnedi. Oturduğu bankta iyice arkasına yaslandı. Kollarını göğsünün altında kavuşturup denizi izlemeye devam etti. Oturduğu yerden çok uzakta kalsa da İstanbul'u görebiliyordu.
Çünkü İstanbul'un kendisini yaklaşık on beş gündür görmüyordu.
Gerisinde çaprazda kalan küçük sahil kafesinin müzik sisteminden gelen şarkının sözlerini duydukça kendini daha da kötü hissediyordu. Eğer saat daha öğlenin üçü olmasaydı, bir meyhaneye gidip sızana kadar içerdi. Ama ne yazık ki bu iş için akşamı beklemesi gerekiyordu.
Okul başlayalı iki hafta olmuştu. Tüm ders seçimlerini yapmasına rağmen iki haftadır okula gitmiyordu. Doruk da istifasını kabul etmediğine göre işe de gitmiyor sayılıyordu. İki haftadır uyuyup, uyanıp, Ece'yi düşünmekten başka bir şey yapmıyordu.
On beş gün önce öğlen iş çıkışında Doruk'a istifasını verdiğinde, başından geçenlerin kısa bir özetini yapmıştı, sonra Doruk ona istifasını kabul etmediğini, başka bir çözüm bulmaya çalışacağını, eve gidip biraz dinlenirse her şeyin normale dönmeye başlayacağını söylemişti... Ama Yusuf çoktan planını yapmıştı. Doruk'un yanından ayrılır ayrılmaz vapurla Yalova'ya, iki sene önce mezun olan arkadaşı Ayhan'ın yanına gelmişti. Burada kimsenin kendisini bulamayacağından emindi. Biraz kafa dinlemeye ve unutmaya çalışmaya ihtiyacı vardı. Ayhan'ı çok kişi bilmezdi. Ayhan kimya bölümü mezunuydu ve Yalova'da bir kağıt fabrikasında çalışıyordu.
O işteyken aylak aylak gezinmişti etrafta. Şimdi de sahile gelmiş mal mal oturuyordu şimdi. Hava mart ayı olmasına rağmen kapalıydı ve çok soğuktu aslında. Kalkıp eve gitse iyi olurdu. Fakat biraz temiz hava iyi gelmişti. Zaten tek yaptığı kendini eve kapatıp patlayana kadar içmekti. Yusuf'un bu halinden Ayhan da bıkmıştı. Arkadaşı Yusuf'u harıl harıl çalışırken görmeye alışkındı, bir kızın arkasından ağlarken görmeye değil...
Uyuşuk uyuşuk fazlaca dalgalı denizi izleyip, dalgaların kayalara çarpış ve martıların sesi eşliğindeki Fatih Erkoç'u dinlerken birden tüm depresif mizanseni korkunç bir olay böldü. Dokuz-on metre ilerisinde çocuk parkının önünde kayalıklarda oynayan küçük sarışın bir kızın kayalıkların üzerinde dengesini kaybedip denize düşmesiyle annesi feryat figan bağırmaya başladı. Yusuf kızın suya düşme sesini duymasıyla, hızla başını o yöne çevirdi. Annesinin çığlık çığlığa "Kızııım! Ece!!! Yardım edin! Yardım edin! Biri yardım etsin!" diye bağırdığını duyan Yusuf yerinden nasıl kalktığını bilemedi. Uçarcasına oraya koşarken montunu üzerinden atarak, hemen tek hamlede kayalıklara basarak suya atladı
'S*ktir!' diye bağırdı içinden. Su buz gibiydi! Ayrıca çok fazla ve güçlü dalgalar vardı. Hızla suyun yüzeyinde annesinin adını seslenerek debelenen küçük kıza doğru yüzmeye çalıştı ama dalgalar ona engel oluyordu. Allah'tan kıyıya yakınlardı ve dalgalar insanı açık denize değil, kıyıya doğru itiyordu.
Küçük kızı kavradığı an "Sakın çırpınma tamam mı? Güvendesin şimdi. Sıkıca tutun bana!" dedi titreyen sesiyle. Kız o kadar çok korkmuştu ki, hemen itaat edivermişti Yusuf'a. Yusuf bir koluyla kızı sarıp, diğer koluyla güç alarak kayalığa ilerledi. Kıyıda bir insan kalabalığının kendisini beklediğini gördü.
Önce kızı bir adama uzattıktan sonra bir eliyle kayalardan birine tutundu. Diğer elinden de başka bir adam onu tutarak yukarı çekti. Çıkar çıkmaz insanlar tezahüratlar eşliğinde Yusuf'u alkışlamaya başladı. Türk insanın vereceği klasik tepkiyi veriyorlardı.
"İyi mi o? Su yutmuş mu?" diye sordu Yusuf . Küçük kız baygın değildi neyse ki. Su yuttuysa da fazla yutmamış olmalıydı.
"İyi misin Ece'm, bi tanem. Nasılsın?" diye sayıklıyordu annesi sürekli. Kısa bi süre içinde küçük kıza bir battaniye ayarladılar. Yusuf'un ıslak bedeni soğuk soğuk rüzgar estikçe bir titreme nöbetine yakalanıyordu. Üşümekten dişleri takırdıyordu artık... Herkes onunla da ilgilenmeye çalışıyordu ama o umursamıyordu bile. Sadece küçük Ece'nin nasıl olduğunu merak ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Romanceİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...