12 Yıl Sonra
Ortaköy'deki dikkat çekici, modern, havalı, mimarlık ofisine kaçıncı gelişiydi bilmiyordu ama hala her kapıdan girişinde aynı gerginliği yaşıyordu. Girişte oturan sarışın kız artık tanımış olduğu Ezgi'yi gülümseyerek "Günaydın Ezgi Hanım, nasılsınız?" diye selamladı. Ezgi de aynı şekilde kıza bakarak "İyiyim Melis Hanım, siz nasılsınız?" diye sordu. Kız sadece asistan olmasına rağmen Ezgi ona karşı da oldukça saygılı davranmaya çalışıyordu. Altuğ yeterince terör estiren bir patron gibiydi. Tabii buna rağmen tüm ekibi ve çalışanları Altuğ'a hastaydı. Erkekler iş yeteneğine hayranken, kızlar hem yeteneğine hem cazibesine kapılıyorlardı Altuğ'un.
"Teşekkür ederim Ezgi Hanım. Altuğ Bey ofisinde, sabah erkenden gelmiş. Biz bile daha gelmemiştik." Melis'in sözleri üzerine nazikçe tekrar gülümseyerek Altuğ'un çalışma odasına, üst kata çıktı. Hemen solda, denize bakan odaydı Altuğ'un çalışma odası.
Buzlu cam kapının önüne gelince durdu. Ofisin büroya geçiş kısmı sırf camdı. İçeride jaluzi takılıydı. Buzlu cam kapının arkasından gördüğü oynayan karaltının Altuğ olduğunu anlamıştı. İçeriden boğuk bir şekilde müzik sesi geliyordu.
Aslında akşam yemeği, yaşanan felakete rağmen güzel geçmişti, yani bu kadar gerilecek bir şey yoktu. Şimdilik sorun yok gibiydi. Projenin bitmesine de az kalmıştı. Bir daha uğraşmak zorunda kalmayacaktı Altuğ ile.
'Acaba bunu istiyor muyum?' diye düşündüğü bir saniyeliğine. Sonra hemen düşüncelerinden kurtulmak istercesine başını salladı. Elbette onu bir daha görmeyecekti zaten bu proje esnasında onunla ortak çalışmanın ne kadar zor olduğunu görmüştü.
Ozan sabah "Altuğ'u düğüne davet edecek misin?" diye sormuştu kahvaltı ederlerken. Ezgi bir an için bu soru karşısında şaşırsa da hemen kendini toparlayarak "Tabii ki de hayır ne işi var onun bizim düğünümüzde." Demişti. O ana kadar hiç bunu düşünmemişti. Ezgi'nin çok davetlisi yoktu aslında. Ozan'ın babasının ve özellikle de 'annesinin' çok çevresi olduğundan kalabalık taraf erkek tarafıydı. Ezgi'nin büyük düğün ya da küçük düğün olması gibi bir takıntısı yoktu. Ama Nadide Hanımefendiler "Benim bir tane oğlum var tabii ki de büyük şanlı bir düğün yapacağım ona!" demişti. Sanki düğün masraflarını kendi cebinden veriyordu da!
Saçma sapan şeyler düşünerek kapıda sinirini bozmaya devam etmemek adına yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdi. Çalan şarkıyı mırıldanmakta olan Altuğ hemen başını kaldırıp kapıya baktı. Tahmin etmişti Ezgi'nin geldiğini. Kapıyı çalmadan giren bir tek o vardı.
Ezgi'nin tüm benliği bir anda plaktan gelen cızırtılı MFÖ sesiyle doldu. 'Bodrum' çalıyordu.
"Selam!" dedi. Hala sesi çekingen çıkıyordu Ezgi'nin. Altuğ nazik bir tebessüm ederek "Hoş geldin, nasılsın?" diye sordu. Ezgi çantalarını masanın üzerine bırakıp ve üzerindeki ince ceketini çıkarıp kenara koyarken "İyiyim, sen nasılsın? Erkenciymişsin bugün?" dedi soru sorarcasına. Altuğ onun yaptığı tüm hareketleri dikkatle izlerken Ezgi ondan tarafa bakamıyordu bile.
"Ben de iyiyim. Bu aralar pek uyku tutmuyor da, ben de çalışıyorum işte." Diye mırıldandı. Ezgi kendisine bakmadığı için bakışlarını önündeki ekrana çevirdi.
'Tabii arı gibi çalışıyorsun, sonra da bana gelip 'Bak ben bunu böyle düşündüm Ezgi, nasıl olmuş? Böyle yapalım mı?' deyip deyip duruyorsun. Ben de susmak zorunda kalıyorum. Biraz az çalışsan ölürsün zaten.' Diye düşünürken, sandalyeyi biraz çekerek Altuğ'un yanına oturdu.
Bir an için ikisi de aynı anda başlarını çevirince göz göze geldiler. O sırada Fuat Güner de tam olarak "Nasıl anlatsam, nereden başlasam? Kaç kişiydik o zaman bak, kaç kişi kaldı şimdi" diyordu. İki şanssız da aynı anda aynı hatıraların büyüsüne kapılınca rahatsız hissettiler. Kendisini toparlamayı başaran ilk taraf Altuğ oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Lãng mạnİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...