BUGÜN
Aralık ayı artık tüm soğuğunu gösteriyordu. Bu yüzden Sedef çekimleri kapalı bir alanda yapmayı teklif etmişti. Çocuklar da bu fikre sıcak bakmışlardı. Eğer saatlerce sürecekse üşümeyi göze almak istemiyordu hiçbirisi.
Altuğ başta bu teklifi kabul ederken çok küçük, miniminnacık iki ayrıntıyı unutmuştu. Menajerine sormadan sanat için de olsa, neticesinde bir modellik işine kalkışıyordu. Neyse ki menajeri başta Altuğ'u paylayıp kızsa da sonradan bu serginin davetiyesi eline geçince susmuştu. Fazlasıyla ünlü ve saygın kişilerin katılacağını öğrendiği bir sergide, Altuğ'un fotoğraf modelliği yapıyor olması o kadar kötü gelmemişti.
Altuğ'un hesaba katmadığı ikinci bir durum ise davetiyenin Belizlerin ve Ufukların da eline geçmesi olmuştu. Ufuk'un babası çok ünlü bir yönetmendi. O yüzden bir fotoğraf sergisine davetiyesinin olması çok da şaşılacak bir durum değildi. Şimdi Ezgi ile olan fotoğraflarını arkadaşları da görecekti. Hani onlar gelmeden önce fotoğrafı satın alsa bile o fotoğraf sergi sonuna kadar orada kalacaktı. Çıkış yolu yoktu.
'Hadi fotoğrafı görüp durumu kabul ettiler desek, bu teklif nereden geldi diyecekler. Ece ve Ezgi arkadaş, kadın zaten Ece'nin ablası, sen nereden çıktın diye sorduklarında ne diyeceğim ben' diye düşündü kara kara kuaför saçlarına şekil verirken. Artık reddedemezdi de, baştan kabul etmişti bu işi ve şimdi burada, az sonra başlayacak çekimler için hazırlanıyordu.
Yusuf'un hazırlanması bitmişti. Aynada kendisini inceliyordu. Baya havalı olmuştu aslında. Saçları kesilince bir şeye benzemişti. Mahalle berberi Naim Abi başkasına saçlarını kestirmesine ve tıraş olmasına biraz kızacaktı. Ama Yusuf repliğini hazırlamıştı; "Sanat için Naim abi, sanat için kestirdik." diyecekti. Sonra muhtemelen Naim Abisi de "De get lan!" diye bağırıp kovacaktı Yusuf'u.
Aynaya bakıp saçlarıyla oynarken "Valla fena değilim ha, giderim var..." diye kendi kendine mırıldandı. Kendi kendine bunları düşünüp keyifle gülümserken, yakından bir yerlerden gelen iki kızın konuşmalarına istemeden kulak misafiri oldu. Aynaya baktığı duvarın dönemecinde olmalılardı. Merdivenlerin orada sigara içiyorlardı herhalde.
"Sarışın olan çok güzel ya... Kızın cildi bile bebek poposu gibiydi, nasıl bir bakım yapıyorsa artık..."
"Ya evet evet... Sen erkekleri gördün mü? Sedef turnayı gözünden vurmuş... Altuğ Kılıçtar'ı ben Fashion Week'te görmüştüm Mavi'nin defilesinde. Makyöz bir arkadaşımdı da, onların yanına gitmiştim. Of Melike ya, adam bir içim su resmen. Nasıl elim titremeden makyajını yapacağım bilmiyorum."
"Ben de bitiyorum ona... Boy pos, yakışıklılık, vücudu desen... Adam manken olmak için yaratılmış. Acaba Sedef onu nasıl kafaladı?"
Her duyduğu yeni kelime ile Yusuf'un kaşları daha çok çatılıyordu. Aslında 'Sen erkekleri gördün müüü?' cümlesini duyduktan sonra biraz heyecan yapmıştı. 'Valla artık kızların ilgisini çekiyorum' diye havaya girmeye çok hazırdı. Ama kızların konuşmalarını dinlemeye devam ettikçe bütün hayalleri paramparça olmuştu. Kafasının üstündeki hayal baloncuğu içindeki tüm havayı boşaltarak sönmüştü. Hep Altuğ da Altuğ'du... Ağızlarından bir kez bile Yusuf çıkmıyordu!
"Para verecekmiş galiba, bilmiyorum ki, zaten ona da böyle işler yakışır. Sanat işlerine ağırlık verse ya? Adam zaten zengin, gerek bile yok o saatler süren yorucu mankenlik işlerini yapmasına. Böylesi daha havalı, daha cool... Diğer çocuk da manken miymiş? Ben ilk defa gördüm."
"Yok bilmiyorum, sanmıyorum. O da fena değil de Altuğ'un yanında pek ona bakamadım yani."
Yusuf kaşlarını çatıp suratını astı hemen. "Gazetelerin magazin sayfalarından ziyade haber sayfalarına baksanız ben orada oluyorum... Hemen 'Üniversitede gene olay gene olay' başlığının altındaki ilk fotoğraf benim." diye mırıldanarak kızların makyajının yapıldığı odaya doğru yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Lãng mạnİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...