12 YIL SONRA
Sigarasını küllüğe bastırdıktan sonra kollarını göğsünün altında kavuşturup arkasına yaslandı. Altuğ'un evinde en çok bu veranda olayını sevmişti. Geldiğinden beri sırf burada oturup dalgaları dinleyesi vardı. Kafasını dağıtmaya yardımcı oluyordu bu dalgalar. Birkaç gündür otururken sadece kendi dertlerini düşündüğü bu kanepede bugün en yakın arkadaşının halini de düşünüyordu. Ece'nin Yusuf'la olan durumuna kendisinin durumundan daha çok üzülüyordu. Hala Yusuf'un böyle bir şey yapmış olabileceği gerçeğini aklı almıyordu. Ece'nin ne kadar sağlam kanıtları olsa da, bilmedikleri başka şeyler olduğunu düşünüyordu ısrarla.
"Abi, Yusuf ya... Olacak iş değil yani, imkansız." Diye mırıldanırken sehpada çalmaya başlayan telefonu eline aldı hemen. Ece sabahtan beri kayıplardaydı. Sabah bir kağıda 'Benim bir iki işim var ulaşamazsanız merak etmeyin' yazıp çıkmıştı. Ezgi bütün gün Altuğ'la çalıştıktan sonra Altuğ akşamüstü iş çıkışı spor salonuna gitmişti. Ezgi de eve dönmüştü. Hala Ece gelmemişti. Şimdi de o arıyordur diye heves etmişti ama ne yazık ki ekranda bilmediği bir numara vardı.
"Efendim?" diye sorarak açtı. Belki de düğünle ilgili bir yerlerden arıyorlardır diye düşünmüştü. Ama çok yanılmıştı.
"Ezgi Acar'la görüşüyorum değil mi?"
"Evet, benim de, siz kimsiniz?"
"Şey... Ben Burcu Dağ... Altuğ'un eski sevgilisi Burcu."
Ezgi 'Şimdi küçük büyük bütün dillerimi yutmadıysam bir daha hiç yutmam...' dedi içinden kendi kendine. Burcu ne alakaydı? Nereden bulmuştu ki Ezgi'nin numarasını? Niye aramıştı?
"Biliyorum, bu kız niye beni aradı, nereden buldu numaramı diyorsun ama... Konuşmamız lazım. Yani en azından benim söyleyeceklerim var. Buluşabilir miyiz?"
"Şey—ben bilemedim ki... Birbirimizi tanımıyoruz, ben—"
"Çok kısa, gerçekten, fazla vaktini almayacağım. Birbirimizi tanımıyoruz ama ben seni çok iyi biliyorum, inan bana."
"Peki o zaman. Nerede, ne zaman buluşmak istiyorsun?"
"Mümkünse şimdi... Arnavutköy'de olduğunu biliyorum. Altuğ'un evinin olduğu sokağın sonunda bir kafe var. Oraya gelebilir misin?"
Ezgi utancından yerin dibine girmek üzereydi. Bu kız Ezgi'nin Altuğ'da kaldığını falan nereden biliyordu?
'Valla çıldıracağım ya!' diye geçirdi içinden. "Tamam geliyorum."
"Teşekkürler isteğimi kabul ettiğin için."
Ezgi telefonu kapattıktan sonra eve girer girmez portmantoya bıraktığı çantasını alıp çıktı. Sokağın sonuna yürümesi iki dakikasını almamıştı. Önceden gördüğü ama daha önce girmediği kafenin kapısını açtığında Burcu'yu nasıl tanıyacağını öğrenmediğini anca hatırladı. Ezgi geldiğinde Altuğ evde Burcu'ya dair hiçbir şey bırakmamıştı. O yüzden ne bir fotoğraf, ne bir video, ne de Burcu'yu tasvir edebilecek hiçbir şey görmemişti.
Aptal aptal kafede oturan insanlara bakındı. Zaten üç beş masa doluydu. Tek başına oturan güzelce bir kadının olduğu tek masayı görünce kadın zaten kendisine el salladı...
Burcu'yu görünce biraz şaşırdı. Nedense beklediği gibi değildi. Aslında Altuğluk bir kız gibiydi, şaşılacak bir şey yoktu.
'Tabii ki de sarışın çıtı pıtı ve güzel bir kız... Ne bekliyordun Ezgi? Esmer, karanlık tipli, gotik bir şey mi?' dedi içinden kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİTMEYEN AŞK ESKİZLERİ
Romanceİki yakın arkadaş; gotik prenses Ezgi ve onun güneş saçlısı Ece... İkisinin birbirine uzak tarzlarına ve yaşantılarına rağmen birleşen hayatları, sevinçleri ve aşkları... Aşkları demişken; Altuğ ve Yusuf-namı diğer, Yanlış Yaptık Yusuf- Aslında iki...