Çiçek ve çikolatayla geldiler. Kız kardeşi bu işten hiç memnun görünmüyordu.
"Keşke daha önce tanıştırsaydın beni sevmedi."
"Sevecek, sadece biraz kıskanıyor."
Bir ay sonrada evlendik. Bunu annem istemişti. Sonra nedenini anlamıştım.
Belediye de oda nikahı kıyıldı. Mübeccel teyze eve arkadaşlarını çağırmış. Kiralık gelinlik ve biraz göbek havası eşliğinde evlendim.
Mutluydum. Annem, Mübeccel teyze mutluydu. İkisi de Latifi seviyordu.
Nişanlıyken, seyahate gitmediği zamanlar bize gelirken ikisine de ya tatlı ya da çiçek alırdı.
"Maddi durumum ahım şahım değil, onun için düğün yapamayacağım onun yerine Kuş adasında bir otelde hafta sonu için yer ayırttım üzülmezsin değil mi?"
Bunları bizde akşam yemeğine kaldığı bir gün söylemişti. Annem de, " Ne kadar açık sözlü aferin çocuğa," demişti. Ah ya ne safız değil mi?"
Ben aşık, ben kör , ben saf, ben şapşal, ben aptal!
"Hayır, önemli değil, birlikte her şeyi yaparız ,"dedim.
Mübeccel teyzeyle çalışıyordum ve kazancımız bizi geçindirmeye az çok yetiyordu.
Bornova da eşyalı bir daire tuttuk giriş katı ve daha çok öğrenciler için düşünülmüş.
Eşyaların bir kısmı kırık dökük. Sadece Yataştan iki kişilik bazalı yatak aldık. Çeyizimi annem hazırlamış zaten.
"Kocan nasıl olsa seyahate gidiyor, bizde kalırsın dert etme," dedi Mübeccel teyze.
Yani, ben de yeni eşyalı güzel bir eve taşınmak isterdim ama kanaatkar olduğumdan fazlasını gönlüm istese de dilim söylemedi.
"Araya gireceğim, Sevgi kusura bakma ama bu kadar saflık da fazla.
En azından daha düzgün bir yere taşına bilir, ne bileyim biraz bir şeyler isteye bilirdin."
"Çoook haklısın Sude. Fakat benim yetiştirilme tarzım hep kanaatkardı.
Şöyle ki, hep iki ayakkabım oldu. Bir yazlık bir kışlık. Yazın, iki bermuda bir şort üç tişört. Kışın bir kot üç kazak.
Babam olmadığı için, annem evdekilere yük olmak istemiyordu.
Dikiş dikiyor, yazın pansiyona yardım ediyordu, ama okul masrafı ve anneannemin doymak bilmeyen para sevdası yüzünden böyle yaşamak zorunda kalıyorduk.
Annem şikayet etmezdi ben de tabi. Karnımız doyuyordu, başımızı sokacak bir evimiz vardı ya o yeterdi bize.
Birde annemin bana olan sevgisi. Dayımın kazancından bir şey görmediğimiz gibi sanırım anneannem de dayıma para veriyordu.
Annem, ben liseyi bitirdikten sonra evden ayrılmaya karar verdi ve dayımın tutuklanması da o zaman denk geldi.
Kafede uyuşturucudan başka, sahte para basmak ile ilgili bir takım makineler falan da bulmuşlar.
Oysa ben de ara sıra oraya derslerime yardımcı olmak için giderdim. Bildiğiniz net kafeydi yani!"
"Kızlar biram bitti ve biraz daha cips istiyorum lütfen."
Bergüzarın sesi Sevginin anlatımını böldü.
"Kızım yavaş iç, sabaha daha çok var."
"Ha ha ha, Sude, baksana Sevginin anlattıklarına, kızım bunları yazsan roman olur ya!"
"Sormayın, neyse bunlar daha iyi günlerimmiş. Kuş adasından döndükten sonra balayı ve cicim aylarımız bitmiş o kibar, sevgi dolu adam gitmişti."
"Seks yapıyordunuz ama değil mi?"
Sevgi, gülerek Sude ye baktı.
"Seks nasıl bir şey, yani senin söylediğin anlamda nasıl bilmiyorum. İlk gece beni bağırttırarak sahip oldu sonra nasılım diye bakmadan döndü kıçını uyudu."
"Hayvanmış lan bu herif. Kusura bakma Sevgi ağzımı kapatamadım!"
"Bergüzar, hayvan bile bunun yaptığını yapmaz. Hayvanlara haksızlık etmeyelim.
Neyse, bir hafta canımın yandığına aldırmadan üzerime çıktı sonra uyudu. Üç hafta seyahate gitti ve kendime gelebildim.
Bu arada Mübeccel teyze, dükkanı ve müşterileri bana bıraktığı için bir hayli yoğun olduğumdan bunları düşünecek vaktim olmadı.
Beni hiç aramadı, açıkçası benimde içimden onu aramak gelmedi.
Annem ve Mübeccel teyze bir haftalığına gezmeye gittiler ve her gün beni arayıp çok mutlu olduklarını söylediler.
En azından sevdiğim insanlar mutlu diye seviniyordum. Kızlar meğerse ben ne kadar körmüşüm."
"Kendine haksızlık etme. İyi niyetin ve kalbinin temizliği seni fesat düşüncelerden uzak tutuyor diyelim. Bir de gençliğin verdiği tecrübesizlik."
Sevgi, Bergüzarı öptü ve sıkıca sarıldı.
"Uzun zamandır kimse bana bu kadar olumlu yaklaşmamıştı, teşekkür ederim moralimi düzelttin.
Meğer benim seyahat sandığım şey burnumun dibindeki Ege tıp da annemin tedavisiymiş.
Bir yıldır kanserle mücadele ediyormuş benim canım. Bir çeşit kan kanseriymiş.
Onun için benim bir an önce evlenip yuva kurmamı istemiş. Sırdaşı Mübeccel teyzeye de yeminler ettirmiş.
Aslında ikisine de kızgınım hala. Haberim olsaydı annemle daha çok ilgilenirdim.
Bu arada iki aylık evliğimi bitirmek istedim ama hamile olduğumu öğrendim.
Latife, bu haberi verdikten sonra boşanacağımı da söyledim. Adam deliye döndü.
Asla beni ve çocuğumuzu bırakmayacağını, hep baba olmayı istediğini, hata yaptığını ve beni kesinlikle üzmeyeceğini falan, yemin billah söyledi.
Demek ki üzdüğünü biliyormuş, pislik.
Sözünü tuttu ve bana değerli bir eşyaymışım gibi davranmaya başladı. Bir arkadaşı varmış!
Bende şaşırdım kızlar, daha önce hiç arkadaşlarından bahsetmemişti ben de sormamıştım.
Aslında hakkında ne kadar az şey biliyormuşum. Hiç Bergama ya kardeşine gitmedik meselâ!
Adam doktor ve muayenehanesi var. Beni takibe aldı. Ultrason çekiminde bebeğin cinsiyetini söylemedi *hep kendini saklıyor kerata * falan dedi.
Annem bu habere çok sevindi.
"Anne çok solgun görünüyorsun bir doktora gidelim. Latifin arkadaşı kadın doğum uzmanı ama bir tanıdığı vardır. "
"Yok kızım, bu ara biraz uykusuz kaldım. Şu gelinliği yetiştirmek için uğraşıyorum."
Bende üzerinde durmadım ama içim de rahat değildi.
Bir gün işe gitmeden annemi görmek için eve gittim. Anahtarım olduğu için kapıyı açıp içeri girdiğimde annemin halâ yattığını görüp sessiz olmaya çalışarak ona kahvaltı hazırlamaya giriştim.
Mutfak masasının üzerinde ilaçları görünce içindeki prospektüsleri okumaya başladım ve bu ilaçların kanser tedavisinde kullanıldığını öğrendiğimde yaşadığım şok ve üzüntüyü düşüne biliyor musunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞLADIĞIMA BAKMAYIN (üç kadın)
General FictionÜç kadın, üç hikaye. "Tek seçeneğiniz var. Annen mi, doğmamış bebeğin mi?" Üçüncü kadın sordu. "İnsan kendi evladını satar mı?" Birinci kadın sordu. "Çok adice." İkinci kadın konuştu. "Sen hiç seçeneksiz kaldın mı ki?"