•••Sanki görünmez bir el saatin akrep ve yelkovanını tutuyor da zaman geçmiyor gibi hissettirirken avuç içlerimi tırnaklamıştım. Stres tüm bedenime uyuşturucu gibi yayılırken düşünme yetimi kaybediyordum. Geçmek bilmeyen onca dakikadır beyin duvarlarımda yankılanan sorular tıpkı bir fare gibi beynimi kemiriyordu.
Kim bana zarar vermek isterdi ki? Neden vicdanı rahat değildi Necdet'in? Neden beni görmeye gelmişlerdi?
Şakaklarımda hissettiğim yoğun ağrı parmaklarımı alnıma bastırmama sebep olurken gözlerimi kapadım ve dirseğimi masaya dayadım. Sitenin küçük kafesinde oturmuş geldiğimden beri apartmanın girişini izliyordum fakat yaşlı birisi henüz gelmemişti.
Ağırlaşan göz kapaklarımı zorlukla kaldırırken elimi cebime atıp çıkan bozuk parlara baktım. Sek bir kahve beni çarpıp kendime getirmeye yardımcı olabilirdi.
Genç kantin görevlisinin yanına doğru ilerlerken bakışlarımı dışarıdan çekmiştim. İşinden memnun olmadığı yüzüne vuran bu genç adamın saçları karışıktı.
"Sade bir kahve." dedim kısaca içeriye göz gezdirirken. Cevap vermeden kahvemi hazırlayıp bana uzattı.
"Buyrun. İki lira." dediğinde içimden yuh demek geçse de kendimi tuttum. Lüks bir sitenin kafesindeki kantindi burası. Ne bekliyordum ki?
Parayı verdikten sonra yavaş adımlarla yerime geçerken apartman girişine tekrar baktım hala kimse yoktu. Kahvemin dibini görene kadar bekleyip her iki dakikada bir sakinleşmek için nefesimi tuttum. Bekleme sürem bir saati geçince de daha fazla dayanamayıp çantamı sırtıma geçirerek kantinden ayrıldım.
Apartmanın nahoş kokusu burnuma dolarken asansör kullanmak yerine merdivenlerden çıkmayı tercih ettim. Asansör zaten 3. kata çağrılmıştı ve meşguldü.
Merdivenler nefesimi biraz zorlamış olsa da aldırış etmedim. Kapının önüne geldiğimde gördüğüm manzara ile içimde oluşan ürperti beynimde bir telaş sinyali oluşturdu. Evin kapısı kıvıktı.
İstemsizce olduğum yerde geri durarak sabitlenirken nefesimin kulaklarıma bıraktığı derin sesi dinledim. Bacaklarımda oluşan garip his vücuduma basınç uygularken yanaklarıma kan pompalandığını hissettim. Minik adımlarla kapıya doğru yaklaştım.
"Teyzeciğim.." diye seslendim ucu açık bir tonda. Kapının kıvıklığı sesimin içeri duyulmasına imkan sağlayacak kadar genişti. "İçerde misin?"
Bir süre girmeden beklerken ses gelmeyince tedirginliğim bin kat daha arttı. Ne yapacağımı bilemesem de soğukkanlı bir hareketle kapıyı itekledim. İçeriye girmeden ortalığa göz gerdirdiğimde halının üzerindeki tekerlekli sandalye izleri gözlerime çarptı.
Necdet bey gelmiş miydi? Ben neden görmemiştim?
"Necdet bey?" diye seslendim içeriye doğru fakat yine yanıt alamamıştım. Bu kez ayakkabılarımı çıkarmadan tedirgin adımlarla içeri girdim. İlk geldiğimdeki odanın kapısına doğru ilerlerken etrafa bakınıyor ve birini görmeyi umuyordum.
O sıra gözlerim yerdeki açık renkli parkedeki kırmızı sıvı ile buluştu. Kalbim atışını hızlandırmış nabzım kulaklarımı basıncı ile zorlarken bedenime kimsesiz bir korku sahip oldu.
Aralık dudaklarımdan nefes alış verişimi duyabiliyordum. Bilincim beni terk ederken tüm cesaretimi toplayıp uzun bir adım attım. O an yüreğime düşen bir sızı bedenimi beynimden vurulmuşa çevirirken ellerim istemsizce açılan ağzıma gitti.
Tiz bir çığlık dudaklarımdan çıkarken kana boyanmış odanın ortasında yerde yaşlı teyzenin bedeni seriliydi. Yüzü görünmüyordu ve kan karnından boşalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
AzioneBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...