DOLUNAYGök yüzü sakindi bu gece. Şiddetli yağan yağmur yerini ılık bir bahar esintisine bırakmıştı. Gökte dolunay hakimiyetini ilan edercesine parlıyordu.
Sırtı bana dönük olan Emir elinde telefon sağa sola kendini savuruyordu. Canının sıkıldığı her halinden belliydi. Her iki dakikada bir önce bana dönüyor kısa bir süre süzüyor ardından telefona bakıp iç çekiyordu.
Kapının önünde dikilmiş kollarımı göğsümde birleştirerek bende onu izliyordum. Kuvvetli bir rüzgar çarptı yüzüme, açıkta kalan saçlarımı alıp uçuşturdu.
"İçeri gir. Geleceğim." dedi Emir bana doğru bağırarak. Aramızda normal konuşmanın duyulamayacağı bir mesafe vardı.
Ayın aydınlattığı yeryüzü lacivert bir örtüye bürünmüş, böceklerin ve gece kuşlarının çıkardığı sesler içimdeki huzuru coşturmuştu. Buraya kaçmak için gelmiş olmamıza rağmen tatil için gelmişçesine huzurluydum.
Doğa insanın asıl var olduğu yerdi. Özümüzdü.
"Bir sorun mu var?" diye sordum bende bağırarak. Konuştuklarını duymamış gibi davranıyordum.
Duraksadı ve kısa bir bakışmanın ardından hızla bana doğru gelmeye başladı. Yanıma kadar geldiğinde ise gözlerimin içine bakarak gülümsedi.
"Hayır.." dedi belki de ondan duyduğum en uysal tonda. "Sorun falan yok Balkızım. Kardeşini bulmak için uğraşıyorum." dediğinde gözlerim irileşti. Yüzüm de geniş ve mahcup bir gülümseme oluşurken işaret parmağımla burnumu kaşıdım.
"Bulacak gibi misin peki?" diye sordum üstelemeden. Belki gizli bir şeyler vardı ama Emir'e güveniyordum. Benim için uğraştığını biliyordum.
Kollarını kocaman açtı ve bana tepeden baktı. Ben onun yüzüne anlamsızca bakarken başı ile kendisini işaret etti. "Gelsene." dedi yüzünde gülümsemesi aynı çekiciliği ile varlığını korurken. "Bir kez sarılmama izin verirsen sana güzel bir haber verebilirim." dedi tek kaşını kaldırarak.
İçim merak duygusu ile kavrulurken neden bana sarılmak istediğini anlayamamıştım. İstemesi ise göğsümün ortasında kıyametler koparmıştı. Kan karnıma hücum etmiş, fokurdamaya başlamıştı.
"Hadi.." dedi ısrarla. "Küçük bir kız çocuğuna, şefkat gösterisi gibi düşün." dedi göz kırparak. İç çektim.
"Ben küçük bir kız çocuğu değilim.." derken benim gelmemi beklemedi ve bana doğru bir adım atarak bedenimi kolları arasına aldı. Kuvvetli kollarının arasında ufacık bedenim kaybolurken kendimi dünyanın en güvenli sığınağında gibi hissetmiştim.
Duygularım arka plana atılmış olsa da Emir'in en ufak hareketi onları oradan tutup çekmeye yetiyordu. Şu an olduğu gibi aklımı başımdan alıyor ve içime benzersiz bir huzur bahşediyordu.
"Huysuz, küçük bir kız çocuğusun." dedi bedenimi daha da sıkarak. Ne yapıyordu böyle? Neden hem aramıza bir set koyup hem böyle davranıyordu?
"Hadi söyle güzel haberi, sarıldın işte." dedim başım döşüne yaslıyken. Aslında umurumda değildi şu an dünya. Burada ölebilirdim.
"Cık.." dedi dilinin ucuyla. Ben zorla yaptım gibi oldu. Sen bana sarılmazsan hayatta o güzel haberi duyamazsın." dediğinde burnumdan soludum.
"Ya!" dedim hafif çekilmeye çalışırken. "Benimle oyun mu oynuyorsun? Ne bu şimdi?" dediğimde beni kendine bastırarak yüzüne bakmamı engelledi.
Emir Kayahan duygu patlaması yaşıyordu. Bir insan bu kadar hızlı ruh hali değiştiremezdi.
"Çok konuşuyorsun, başım ağrıyor." dedi memnuniyetsizce. "Sarılacak mısın sarılmayacak mısın?" diye sorduğunda çaktırmadan gülümsedim.
![](https://img.wattpad.com/cover/350358580-288-k523621.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
ActionBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...