Geceler biz insanların sığınağıdır. Karanlığın o ıssız koynuna sığınır, yıldızları üstümüze örterken ay ışığında ağlarız.. Kimse görmeden..KARGAŞA
Ateş söndükten sonra kalan közlerden çıkan duman gibi gri ve karışıktı zihnim. Göz kapaklarım titriyordu ve vücudum zemheri soğuğu yemiş gibi kaskatı kesilmişti. Tenimin her zerresi zehirli iğneler batmış gibi acıyordu. Damağımda hissettiğim o yoğun susuzluk hissini acı bir tat bölüyor ve midemi bulandırıyordu.
Bilincim yerine gelirken parçalar yerine yeni oturuyor, geceden kalan silik anılar acı dolu dakikaları bir bir yüzüme çarpıyordu. Bu acının bir sonu yoktu. Huzurlu ve saadet dolu o hayatı beş yaşımdayken yaşadığım o olayla kaybetmiştim ben. Zorla elimden almışlardı.
Düşmüş ve yaralanmıştım. Beni tutup kaldıran olmadığı gibi dizlerimin acısını benimle paylaşanda olmamıştı. Düştüğüm yerden kalkan hep ben olmuştum. Defalarca yılmadan daha da güçlü kalkmıştım.
Kanlı yanını saklayan ruhum kinini dışarıya gücüyle vurmuş kimseye minnet etmemişti. Kimseye ihtiyaç duymamıştı. Ta ki Emir'i tanıyana dek. Emir ruhumun kanlı yanını sanki hissediyor gibi merhem olmaya çalışmıştı. O herkesten farklıydı. Bambaşka bir düşünce yapısı ve tavırları vardı. Bana sunduğu o merhem sanki şifa olmuş gibi, gün geçtikçe bedenime uyuşturucu etkisi yaratıyor ve bedenim bir süre sonra aynı merhemi arzuluyordu.
Kuruyup birbirine yapışmış dudaklarımı zorlukla araladım. Boğuk bir inilti dudaklarımdan döküldüğünde hafif kıpraşırken ağırlarmış göz kapaklarımı kaldırdım. İçeri dolan gün ışığı gözlerimi acıttığında refleksle geri kapadım.
Yorgun göz kapaklarımı tekrar kısık bir şekilde araladığımda etrafı süzdüm. Odamdaydım. Buraya nasıl gelmiştim? Nezarethanede bir köşede kıvrıldığımı hatırlıyordum fakat gerisi yoktu.
Boğazıma kadar kapalı yorganı hafifçe itelediğimde ellerimden kuvvet alarak hafifçe geriye yaslandım. Başımı çeviremiyordum. Boynum tutulmuş olmalıydı. Bedenimi zorla sola çevirdiğimde yatağın ucunda Emir'in başını gördüm.
Elini başının altına koymuş uyuyan Emir yere oturmuştu. Gözlerimi daha da kısıp dikkatle baktığımda sol kaşının üzerinde pıhtılaşmış kan topluluğunu gördüm. Kırmızı lekeler gözlerimi rahatsız ederken, Emir'in kusursuz yüzünü inceledim.
Emir Kayahan güzel bir adamdı. O sadece yakışıklılık kavramı ile sınırlandırılamayacak kadar kusursuz bir yüze sahipti. O güzellik kavramına anlam kazandıran kişiydi. Sadece dış görünüş açısından değil, kişiliği ve tavrı ile bir bütündü. Onu asıl güzel kılanda buydu ve ona karşı koymak çok zordu.
O ateşin içinde çok nadir görülen o mavi ışıktı.
Çelimsiz kolum yerinden kalktığında hafif eğilerek Emir'in yüzüne dokunmak istedim. Beni buraya onun getirdiğini biliyordum. Nasıl yapmıştı bilmek istemiyordum ama o yapmış işte.
Parmaklarım yeni çıkmaya başlayan sakalları ile temas ettiğinde kendine tam olarak gelemeyen bedenim tatmadığı bir duygu ile irkildi. Adını koyamadığım duygu bedenimde farklı hisler uyandırırken bu güzelliğe karşı koyamıyor oluşum sinirlenmeme sebep oluyordu.
Parmaklarım şekilli ve dik burnuna dokundu. Ardından burun kavisinden kayarak üst dudak hizasına kadar geldi. Çok yorulmuş olmalıydı. Gece boyu burda böylece kalmış olması değerli hisseme mi gerektirir miydi yoksa yine annesi için mi endişelenmişti?
Bedenim bir anda dudaklarına dokunma hissi ile dolarken daha önce kimseyle yakınlaşmamış olan ruhumun yanakları kızardı.
Ruhuma dokunabilen bir adam olmamıştı. Parmaklarım çölde suya duyulan arzu gibi dudaklarına dokunmak için hakimiyetimi zorlarken nefesimi tutmuş olduğumu fark ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
AzioneBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...