...'Eğer aşık değilsen beni anlamanın imkanı yok' demişti bir arkadaşım. Aşkı uğruna birçok zor durumun içinde kalmış ve hatta yurttan bile kaçmıştı. O zaman yaptıkları çok saçma gelirken şu an içinde olduğum durumu düşündükçe ona hak veriyordum.
Aşık olunca insanın gözüne perde iniyordu. Sanki bir kol sizi sarıyor gibi yanından bir türlü uzaklaşamıyordunuz. Kader bile oyun oynuyordu sizinle, dönüp dolaşıp yolunuzu aşka çıkarıyordu.
Sabahın çok erken saatiydi. Şehre doğru sakince ilerlerken radyoda türkü çalıyordu. Gözlerim uykusuzluktan şişmişti. Emir'in benimle uyumasına alışmıştım sanki. Yerde yattığı için dön dön uyuyamamıştım.
Uyumuş numarası yaparken ilerleyen bir saatte yerden kalkıp yanıma sokulmuştu tekrar. İşte o zaman huzuru en derinimde hissedip uykuya ancak dalabilmiştim.
Bileklerinden öpmek istediğim adam beni bileğine kazımıştı.
Kız kulesi kolyemi bir gün bile çıkarmamıştım. Artık onda da bana ait bir şey var gibi hissediyordum. O da çıkaramayacaktı. Hep yanında gibi olacaktım.
Nereye gittiğimize dair bir fikrim yoktu. Sormamıştım da. Emir o kadar düşünceli görünüyordu ki bir iki kelime dışında hiç konuşmamıştık aslında. Sadece düşünüyordu. Gözlerinin ışığı gitmişti yine. Solgun solgun bakıyordu.
Şehir merkezine de tam girmeden ara bir caddeden ilerlemeye devam ediyorduk. Gözlerim Emir'in gergin yüzündeydi. Sormak istiyordum ama cesaret edemiyordum. Canını sıkan ve bu kadar düşündüren ne olabilirdi ki?
"Çok gerginsin." dedim direk sebebini sormadan ağız aramak için. Kılıç keskinliğinde bir sessizlik. Havada asılı kalan cümlelerim cevabını bekliyor.
"En son ne zaman gittiğimi hatırlamıyorum." dediğinde içimdeki merak fokurdadı.
"Nereye?" diye sordum bir cesaretle.
"Akıl hastanesine." dediğinde şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Nedenini sormadan sadece özümsemeye çalışırken sertçe yutkundum. Dudaklarından dökülen kelimeler içimi ürpertti. Karşılaşacağım manzaranın beklediğimden daha şiddetli olacağını o iki kelime ile anlamıştım.
"Yani.." diye uzatırken ani bir manevra yaptı. "Buraya.." dediğinde etrafı yüksek duvarlarla örülü büyük bir binanın önünde durdu. İçim tiz bir acı ile ince ince yanarken gözlerimi kırpıştırdım birkaç kez.
"Ne-neden geldik buraya?" diye sordum emniyet kemerini çıkaran Emir'e doğrudan bakarak.
"Beni anlamanı istediğim için." dedi uzun uzun binanın kapısına bakarak. "Babasını haksız yere kaybetmiş bir küçük kız olarak beni anlayabilecek tek kişi sensin. Bu yüzden buraya getirdiğim ilk kişide sensin." dediğinde dudaklarımı büzerek yüzünü inceledim.
Kaşlarının ortasında ki belirgin çizgi ona yaşadığı yılların kattığı en büyük hayat dersiydi belki de. Sürekli çattığı kaşlarının oluşturduğu ve her aynaya baktığında yaşadıklarını hatırlatan korkunç bir çizgi.
"İnelim." dedi aniden kapıyı açıp arabadan çıkarken. Beklemeden bende arkasından çıktım. Beni beklemeden ilerlerken demir parmaklıklarla örülmüş siyah demir kapının önüne geldi. Güvenlik onu görünce gülümseyip önünü ilikleyerek hemen kapıyı açtı.
"Emir Bey.. Sizi gördüğüme sevindim efendim. Uzun zaman olmuştu." diyen orta yaşlarının sonunda ince çengel bıyıklı bir adam Emir'i içeriye buyur etti. Emir durup bana bakarken yanlarına gelmiştim bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
AcciónBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...