✾ 89.

35 4 0
                                    




SADAKAT

Güneşin yeryüzüne düştüğü ilk dakikalar Emir hala ayaktaydı. Gözlerini bir an olsun kırpmamış, Asel'in yanında koruması gibi beklemişti. Başını sağa sola dahi çevirmeden öylece saatlerdir Asel'e bakıyordu. Aklından türlü düşünceler geçmişti. Neden böyle bir şey yaptığına kalbi istemsizce kılıf uydurmaya çalışıyordu. Affedilecek, kabul edilebilecek bir bahane arıyordu içten içe. Beyni buna engel olmak istese de ona olan sevgisi o kadar büyüktü ki geri kalan her şeyi gölgede bırakıyordu.

Kızgındı, çok kızgındı. Göğsünün altı kor ateşlerde yanmıştı. Laza ateşleriyle yoğrulmuştu ruhu ve kininin bir tarifi yoktu. Onu affedemeyeceğini biliyordu ama kalbinin baskısı o kadar etkiliydi ki tirtir titriyordu düşünceleri arasında.

Asel dün gece gözünü bile kırpmadan birkaç adamı öldürmüştü. Asel o küçücük bedeniyle iri adamları dövmüştü. Bunda ciddi boyutta bir gariplik vardı. Aklı karmakarışıktı.

"Asla olmaz!" diye kükredi kendi kendine. Burnundan solurken iç çekti. Dişlerini sıkıyordu kendine hakim olmak ve kalbini bastırmak için. "Söküp atsam kurtulur muyum?" diye inleyerek bıraktı kendini sırt üstü. Kalbine vurdu birkaç kere onun düşüncelerinden kurtulmak için. Gözlerini devirip tekrar doğruldu ve o sırada gözüne bir şey çarptı. Kaşları çatılıp gözleri kısılırken Asel'in diğer taraftaki bileğine uzattı elini. Kendine çevirdiğinde bileğinin içinde yer alan koca bir Galata dövmesi gördü.

Kalbi alev aldı, boğazına bir yumru toplandı. Yutkunup nefes alamadı. Tüm yaşamsal fonksiyonlarını kaybetmiş gibi kalakaldı öylece. Gözlerinden bir damla süzüldü dudağının kenarına kadar. Ardından bir damla daha düştü.. Bir daha derken Emir kendini ağlarken buldu. Sessiz sessiz çenesini eli ile sıkarak ağladı orada.

Bu neydi şimdi? Neden böyle hissederken onu bırakıp gitmişti? Ne kadar mecbur kalırsa kalsın Emir'in onun yanında olacağını bilmeliydi. Ona söylemeliydi. Çekeceği acıyı bile bile onu ardında bırakmamalıydı. Her günü kendini suçlayarak, lanet edip küfürler savurarak geçmişti. Kendisi yüzünden öldü diye her gün kendini bir şeyle cezalandırmıştı.

Gözyaşlarını silip uzandı Asel'in yanına.. Yüzünü ona döndü iç çekerek izlemeye koyuldu tekrardan. "Ne bok yiyeceğim ben?" diye fısıldadı hala ağlamaklı çıkan sesi ile. "Çok acı çektim Balkızım.." diye devam etti. Kendisini duymadığını bildiği için içini dökmek istiyordu. Gördüğü dövme onu can evinden vurmuştu sanki. Darmadağın olmuş kararsızlık çemberinin ortasında kalmıştı. Çıkış yoktu. "Benim yüzümden öldün diye ben her gün öldüm." dedi ve gözlerini sıkıca yumdu. "Yinede.." dedi uzatarak ve bir süre bekledi. "Yine de iyi ki buradasın.."

<<>>

Kafamın içi uyuşturucu etkisindeymişim gibi ağırlaşmış ağrırken ağırlaşan gözkapaklarımı yavaşça araladım. Gün ışığı gözlerimi rahatsız edince aniden kapayıp tekrardan yavaşça açtım. Nerdeydim ben? Ne olmuştu?

Kendimi düşünmeye zorlarken hatırladığım en son şey Emir'in yeni sevgilisiyle tanışmış olduğum gerçeğiydi. Kalbime yine bir ateş düştü istemsizce. Takatim yokken doğrulmaya çalıştım ve etrafa bakındım. Emir'in odası olduğunu anlamak çok zor değildi. Burnuma kokusu dolarken burada uyumuş olduğum gerçeği canımı sıktı. Kolumdaki serumu zorlukla kaldırdığım elimle çekip çıkardığımda acıyla yüzüm buruştu. Burada olamamalıydım. Yeterince büyük bir hata yapmış ve karşılarına çıkmıştım.

Elbette Emir'in aklını karıştırmaya ya da ona geri dönmeye gelmemiştim ama onun yanında birini görmek elimde olmayan bir şekilde ruhuma iğneler geçirmişti. Sevdiğim adamı başkasının yanında hayal etmek benim için cehennem azabı gibiydi. Yapacak bir şeyim yoktu. Bu hayata gelişimin bir amacı vardı, bir kaderim vardı ve o kaderde evli mutlu çocuklu kısmı yoktu. Ben diğer insanlar gibi değildim. Gönlümce hareket edip eğlenemez, sevdiğim insanlarla vakit geçiremezdim. Doğduğum gün düşmüştüm bu karanlık girdabın içine. Kendimle beraber başkalarını da sürükleyemezdim. Buna hakkım yoktu.

TEHLİKELİ İNTİKAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin