BALÇIKGüneşin ilk yüzüne düştüğü saniyeler tenin bayramıdır. Ten, ışığın şehvetine kapılıp karanlığı terk ederek kendisini güneşe teslim eder. Yüzüm günün ilk ışıklarına teslim olurken gözlerime düşen ışık uyanmama sebep oldu. Hava henüz yeni aydınlanıyordu. Perdeleri kapamadan uyuduğumuz için ilk vuran ışıkta uyanmıştım fakat şikayetçi değildim. Az uyumuş olsam da doyasıya huzurla uyuduğum bir uykuydu.
Emir'in sıcacık kollarında, teninin kokusuyla uyumuştum. Uyumadan önceki yakınlaşmamız aklıma gelince istemsizce gülümsedim. Sanırım tabularımızı karşılıklı olarak yıkmıştık. Emir fazlasıyla saygılı ve düşünceli bir adamdı.
Kendi için beni harcayan bir adam yerine bana değer verdiği için dokunmaya kıyamayan bir adamla beraberdim.
İç çekip kollarımı açarak gerindim. Yönümü Emir'den tarafa dönmek isteyerek kıpırdandım fakat döndüğümde Emir'in orada olmadığını gördüm. Endişeyle yerimden sıçrayıp "Emir.." diye kekeledim boğuk çıkan sesimle.
Apar topar indim yataktan. Sabahın bu saatinde nereye gitmiş olabilirdi ki? Bir sorun mu çıkmıştı ben uyurken?
Zihnim birbirinden karışık sorularla doldu. Yatağın diğer tarafına geçip sersemce etrafa bakınırken bel çantasının komodinin üzerinde olduğunu gördüm. Ardından kulağıma gelen fısıltı sesleri başımı banyo tarafına çevirmeme sebep oldu.
Nefesim ciğerlerimi yırtarken yavaş adımlarla kapıya kadar ilerledim. Kulağımı dayayıp bu saatte kiminle konuştuğunu anlamak istedim.
"Sikerim böyle işi!" diye sinirle konuşan Emir'in sesi o kadar kötü çıkıyordu ki içime bir kor düştü. "Ne demek eve girdiler?" Kısık sesinin ardından bir sinirli nefes. "Bana bak! Gerekirse Asel'i burda bırakır gelir orda onları tek tek sikerim. Sırf ona zarar gelmesin diye buraya geldim diye beni korkak sanmasınlar. Bul bana o herifin numarasını! Bizzat görüşüp geçmişlerini anacağım." dediğinde telefonun tuş sesini işittim. Aniden telaşlanıp ne yapacağımı düşünürken "Emir!" diye bağırarak kapıyı açmaya çalıştım.
Aniden açılan kapının karşısında bana şaşkınca bakan Emir'i görünce rahatlayarak kollarımı boynuna doladım. Onsuz burada kalmanın bir anlamı yoktu. Onun başı beladayken ben rahatça duramazdım. O yüzden ayrı olamayacağımı ona göstermem gerekliydi.
"Balkızım." dedi şaşkınca.
"Seni göremeyince.." diye konuşurken huh çektim ve duraksadım. "Bir şey oldu sandım." derken beni bacaklarımdan kavradığı gibi kucağına aldı.
"Sadece tuvalete kalkmıştım." dedi yüzüme bakıp gülümseyerek.
"Gittin sandım." dedim gözlerinin içine bakıp.
"Buradayım, korkma." dedi yatağın yanına kadar yürürken.
"Hiç gitme." dedim çocuk gibi çıkan sesimle. "Bensiz hiç bir yere gitme." dediğimde tek kaşı havalandı. Şüphe ile bana bakarken bozuntuya vermemeye çalıştı.
"Sen bu kadar masum ve tatlı konuşurken nasıl gidebilirim ki?" diyerek beni yavaşça yatağa bıraktı. Fakat ben onun boynunda olan kollarımı bırakmadım. Oda geri çekilmedi zaten ve yavaşça yanıma bıraktı kendini. Bedenin yarısı benim üzerimdeyken yarısı yatağa yaslıydı.
Uzanıp telefonu bıraktığını hissettim fakat bozuntuya vermedim. Fark etmemiş gibi davranarak kapadım gözlerimi.
"Uyu biraz daha. Yarın uzun bir gün olacak." dediğinde başımı eğerek onayladım onu. Uyuyor gibi yaparak zihnimin sessizliğe kusmasına izin verdim. Ne haltlar dönüyordu yine? Başımızda bela eksikmiş gibi bir de bu eve girenler nereden çıkmıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
AçãoBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...