Kısa bir süre daha dönen muhabbetin ardından herkes ayaklanınca başta bön bön baksam da uyum sağlayıp bende ayaklandım. Tokalaştıktan sonra Emir onları uğurlarken çok umursamayıp kendimi koltuğa bıraktım. Kapıyı kapatan Emir'e geri yaslanıp meraklı bakışlar gönderdiğimde bana dönüp derin bir rahatlama nefesi verdi."Az önce olanlarda neydi öyle?" diye sordum memnuniyetsizmiş gibi. Benim için farklı bir his deneyimiydi aslında. Bu hislerden hoşlanmadığımı söylersem yalan söylemiş olurdum.
"Bir şeye itiraz etmeden, sorun çıkarmadan ayak uydursan ölür müsün? Keçiler bile senden daha az inatçı." dediğinde birkaç adımda yerine tekrar geçti.
"Bilmem farkında mısınız Emir Bey ama adamlar odadayken beni öpüyor gibi yaptınız." diye söylendiğimde kaşlarım çatılmıştı.
"Ama öpmedim." dedi tok sesiyle. "Bu kadar abartacağın ne var anlamıyorum, biraz daha uyumlu olsaydın bu iş uzamayacaktı fakat senin yüzünden adamlarla birde akşam yemeği yemek zorunda kalacağız." dediğinde "Ne?" diyerek çıkıştım. "Ne işi? Ne yemeği?"
Emir bezgin bir şekilde geriye yaslanırken gözlerini kapayıp şakaklarını ovdu. Bir süre tepki vermediğinde sinirlenmeye başlamıştım. Onun bu umursamaz tavrı beni geriyordu.
"Karşılarında surat yapıp mendebur gibi oturduğun çift var ya, dünyanın en büyük bebek eşyaları markasının sahibi. Bir ilk yapıp Türkiye de bu işi ben kapacaktım, her şey hazırdı fakat adamların ani gelişleri işleri bozdu." Duraksayıp soluklandı ve masasındaki cam şişesinden bir yudum su içti.
"Ben mendebur değilim." dedim söylenerek. "Bunun beni öpüyor gibi göstermenle yada gelip elimi tutmanla ne alakası var?" diye sorduğumda dirseklerini masaya dayayıp ellerini birleştirdi ve bana gök mavisi gözleriyle baktı.
"Adamlar işini ciddiye alarak yapıyor. Adlarını almak isteyen şirketler arasında da aile hayatına önem veren birini seçmek istiyorlar. Ben erken davranıp adamları şirketime nişanlımla tanışmaya davet etmiştim fakat onlar bir gün önce geldiler." dediğinde gözlerim irileşti.
"Senin nişanlın mı var?" diye atıldığımda karamsar bir ruh hali kapladı bedenimi.
"Tabi ki yok." Derin bir nefes aldı.
"Hepsi bir düzmece olacaktı anladın mı? Fakat adamlar erken gelince işler bozuldu ve aciliyet gereği sana öyle davranmak zorunda kaldım. Seni nişanlımmışsın gibi tanıttım." dediğinde "Ne?" diye atıldım. "Duydun işte." dedi umursamaz tavrı ile. "Meraklı olduğumdan değil." dedi ellerini masaya vurup ayağa kalkarken.
Bana arkasını dönüp dışarıyı izlemeye koyulduğunda ellerini ceplerine soktu. Söylediği biraz canımı sıkmıştı. Bu şekilde söylemesine ne gerek vardı? "Hem kim senin gibi dik başlı ve inatçı bir kızla beraber olmak ister ki?" diye sorduğunda tekrar bana döndü.
Tek kaşı havalanmış yüzümü incelerken tepkimi ölçmek istiyor gibiydi. Söylediği kötü hissetmeme sebep olsa da omuz silktim. "Biriyle beraber olmaya ihtiyacım olduğunu kim söyledi?" dedim tok bir sesle.
"Asla şu kendinden emin halinden ödün vermeyeceksin değil mi?" diye sordu çekmecesini açarken. İçinden bir paket sigara çıkartıp önce bana uzattı. Başımı sallayarak reddettim. Şu an içmek istemiyordum. Zaten çok içmezdim.
"Asla." dedim bekletmeyerek.
Gök mavisi gözleri yüzümü incelerken kalın dudakları aralandı ve bir dal sigarayı yan bir şekilde iki dudağının arasına yerleştirdi. Çakmak yardımıyla yakıp derince içine çektiğinde geriye yaslandı. Sigarasını parmaklarının arasına aldığında hala bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
ActionBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...