✾ 87.

41 5 2
                                    

2 YIL SONRA..

BAŞLANGIÇ

Derler ki rahme düşmeden yaratılmıştır ruhlar. Uzaklarda.. Varlıkta bir yerlerde uyuyan her bir ruh özgürlüğe açlık çektiği zaman düşer rahme. Yine özgürlük hissiyle yoğrulan ruh orada da kalamayıp dünyaya gelir. İşte o zaman başlar ruhunun asıl esareti. Hayat dedikleri ve içini kurallar yığını ile doldurdukları olguyu özgürüm sanarak yaşamaya başlar ruh.

Kimileri için özgür sanılan bu hayat bir armağandır, kimileri için azap.. Kimileri her doğan güne kucak açar, kimileri ise şafak sayar gibi bitmesini beklediği günlere bir çizgi daha çeker. Nefes aldığı her saniye ince ince ölümü tenine işleyerek yaşayanlar ruhları çürümüş, yürüyen ölülerdir. Bu aptal dünyaya dayanmak için farklı arayışlar içine girerler. Kimileri dayamaz ölü ruhlarını bedenden sıyırır varlığa geri dönerler.

Emir Kayahan ise cennete gidemeyip, sevdiği kadından ayrı kalmaktan korktuğu için bulunduğu kepaze yaşamı her gün acı içinde geçiriyordu. Kalbinin en özel yerinde taşıdığı, bedeni ayrılsa da ruhunun hala kendisiyle olduğuna inandığı küçük kadınını cennete uğurladığını düşünüyordu. O, onun için günahsızdı.. Dünyanın tüm kötülüğüne maruz kalmış, mutlu olmayı en çok o hak ederken zamansız yanından ayrılmış o güzel ruhu cehenneme gidemeyecek kadar özeldi.

Haykırdı gece yarısı ağıtının arasında. Parmaklarını gömdü küçük kadınının kurumuş toprağına. Soğuktu. Yaz günüydü ama soğuktu işte. Üşüyor muydu? Deliye dönüyordu ona sarılıp ısıtamadığı için.. Güzel ellerini avuç içlerine alamadığı için her gün kendi ellerinden nefret ediyordu.

Neye yarardı sevdiği kadının ellerini ısıtamayan elleri?

Kaç şişe devirmesi gerekiyordu içindeki acıyı dindirmek için?

"Onu çok özledim.." cümlesi döküldü kısıkça dudaklarından. Fısıltı şeklinde çıkmıştı ağlamaklı sesine karışıp. Toprak içinden çıkardığı parmaklarını saçlarına doladı. "Çok özledim.." diye bağırdı bu kez göğe bakıp. İç çekti ağlamasını bastırarak. Ellerini serbest bırakıp açtı göğe doğru. "Nolursun.. Onu.. Bana geri ver."

Tanrıya yada bir Yaradana inanıp inanamama konusunda hayatı boyunca tereddüt etmişti ancak bu kez varsa evrende bir Tanrı ondan haykırarak sevdiği kadını geri istiyordu.

Daha fazla kendini telef etmesine dayanamadı arabaya yaslanmış arkadaşının çaresizliğini izleyen Uygar. Onu asla böyle zamanlarda yalnız bırakmazdı. Bilirdi içince mutlaka buraya geleceğini. Emir, Asel için insanlardan uzak yeşilliğin hüküm sürdüğü, başında kocaman bir kiraz ağacının bulunduğu bir mezar yaptırmıştı.

İnsanlar kötü ve acımasızdı. Asel iki yüzlü ve çirkin kalpli insanlardan haz etmezdi. Ruhunun huzura erişebilmesi için ona özel bir yer almıştı. Sürekli içip buraya geliyor ve her geldiğinde küçük bir kurdeleyi dilek tutarak ağaca bağlıyordu. Asel'in içinden geçenleri hissettiğini biliyordu.

"Kardeşim.." dedi Uygar Emir'in omzuna dokunurken. "Hadi.. gidelim artık."

Emir'in bunu umursamasının imkanı yoktu. Orada yorulana kadar ağlayıp yalvaracak, uykuya dalacaktı. Başka türlü buradan gidemiyordu. Defalarca burada sızıp sabah kendine gelmişti. Defalarca hasta olmuştu mezar başında sabahlamaktan ama birini umursamamıştı.

Emir'e söz dinletemeyeceğini bilen Uygar geri çekilip oturdu ve bir sigara yaktı. Emir yine cebinden bir kurdele çıkartıp kiraz ağacının dalına bağladı. Ne olur, bana geri dön.. diye diledi yine. Bir yıldız kaydı gecenin zifiri karanlığını yarıp kan kırmızı aydınlatarak. O gece şafak sökene kadar uyumadı. Gün doğumuyla beraber sevdiği kadına selam verip gözlerini yumdu. Bedeni artık yorgunluğu kaldıramamıştı.

TEHLİKELİ İNTİKAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin