KAN REVANBirilerinin elinde tuttuğu meşaleler yüzünden bizim ruhlarımız yanıyordu. Biz, habersiz ve düşmanın ne yandan geleceğini bilemezken hayatlarımızı meşaleyi tutanlara seyrettiriyorduk. Her an her yerden gelen darbelere açık halde cesurca yaşamamız gerekiyordu. Fakat öyle anlar geliyordu ki meşalenin ateşi sönünceye kadar ruhunuzu yakıyorlardı. Bastırdıkça daha çok sızlıyordu içiniz. Ruhunuz çığlık atamayacak kadar kan revan içindeydi.
Asla acısı dinmeyip izi geçmeyecek yaralarla donatılmıştı ruhumuz. Üzerine basılan ateş bile o izleri silecek kadar yara bırakmıyordu. Sadece ruhun kan revan içindeki haline biraz daha acı serpiştiriyordu. Ölmüyordunuz. Çünkü zaten ölüydünüz. Ve ölü birine yapabileceğiniz hiçbir şey yoktu.
Asla unutmayacaktı. Ne yaparsam yapayım, ne kadar mutlu olursa olsun asla bu gece gördüklerini hafızasından silemeyecekti. Meşaleyi tutanlar bu kez en derin yeri hedef almıştı.
Annesini o halde gören Emir'in acısını azaltmanın hiçbir yolu yoktu. Yoğun bakım girişinin önüne diz çökmüş saatlerdir kafasını bile kaldırmadan oturuyordu.
Koca bir dağ yıkılabilir miydi? Depremler onu sarsabilir miydi? Heybetine gölge düşürebilir miydi?
Tek bir mümkün yolu vardı. Bağrına basıp koruduğu ve içinde büyüttüğü canlıları yakmak.
Emir'in bağrının yarası annesiydi.
Korkunç bir gece geçirmişti. Gözlerinin önünde annesinin zehirlenişi ve can çekişişini izlemişti.
Hemen ameliyata alınan annesi şu an yoğun bakımdaydı. Doktor yaşama ihtimalinin çok düşük olduğunu, zehrin vücuda yerleştiğini fakat ölümü geciktirdiklerini söylemişti.
O andan itibaren Emir duvar dibine çökmüş ve bir kez olsun kalkmamıştı. Hiç dokunmamış ona. Çünkü acılı bir adamdan daha kötüsü varsa o da acısını doyasıya yaşayamamış adamdı.
İnsan bazen karşılaştığı acıları çekmek istiyordu. Çekmesi gerekiyordu. Çünkü yarım kalan ya da bastırılan acı bir şekilde gelecek hayatınızda karşınıza çıkıyor ve sizi günden güne mahvediyordu. Ruhu özgür bırakmanın tek yolu kül olana dek o acıda yanmaktı. Sonrasında küllerinden doğma kısmı, sizin gücünüzle ve karakterinizle alakalıydı ama umut.. umut her zaman vardı.
Karşı duvara yaslanmış bende saatlerdir onun gibi oturmuşken bir kez olsun yerimden kalkmamıştım. Kimsenin Emir'e bir şey sormaya cesareti yoktu. Kıyafetim fazla kısaydı ve bacaklarım soğuk zemin yüzünden üşümüştü.
Gözlerime karşı olan hakimiyetimi kaybetmek üzereydim. O kadar yorgun ve bitkindim ki beynim artık onu kontrol etmeme izin vermiyordu. Kapanan gözlerimi açmak için direnç gösterirken bir anda doğrulup kalkan Emir sıçramama sebep oldu.
Yüzü çökmüş ve simsiyah olmuştu. Onu gören birisi dayan yedi sanabilirdi. Göz altları şişmiş morarmıştı. Gözleri kan çanağına dönmüş ve kısılmıştı. Kaşları her zamankinden daha çatıktı. Alnının ortasında ki çizgi derinleşmiş ve kalıcı bir iz gibi yerini almıştı.
Gözlerinde göğü bulduğum adamın mavi bakışları artık kan kırmızısıydı.
Dikkatlice toparlanıp kalkarken Emir Sedat'ın yanına ilerledi. Afallayan Sedat'ın üzerinde takım elbise vardı. Acil çıkan bir iş yemeğinden koşup geldiğini söylemişti. "Buradan sıçmaya bile ayrılmayacaksın." dedi çatallı çıkan sesi ile. Kısılmıştı ve genzinden zorlukla konuşuyordu. "Senden başka kimseye güvenemem, buradan ayrılma." dediğinde Sedat Emir'in omzunu sıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
AcciónBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...