Burnumun sızladığını hissettim karanlıktan korkarak ağaçların arasından geçtiğimde. Irmağın kenarına kadar gelip tüm korkuma, tüm çamura rağmen yere oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Yağmur çiselemeye devam ediyordu.
Gökyüzü griye bürünmüş birkaç saat önceki yıldızlı gökten bir eser kalmamıştı.
Avuç içlerimin acımasıyla tırnaklarımı istemsizce geçirdiğimi fark ettim. Sinirle tıslayarak kısa bir çığlık attım. Avazım çıktığı kadar çığlık atmak istiyordum. Aslında ne istediğimi bende tam bilmiyordum.
Aldığım her nefes attığım her adım sanki haramdı bana. Boğazımı yırtıp geçiyordu her yutkunuşum. Bunca yükün arasında aşka yer var mıydı sahi? Aşık mıydım ben?
"Aptal çocuk!" diye arkamdan gelen Emir'in sesine aldırış etmedim. "Burda olduğunu biliyordum. Hasta olacaksın sen delirdin mi?"
Gökten düşen yıldırımın sesi gibi geliyordu sesi. Etkilendiğimi belli etmek istemiyordum ama bunu saklamak için geç kalmıştım bile.
"Asel kime diyorum?" diye başımda dikildiğinde kafamı kaldırıp bakmadım. Yine sessiz ve tepkisiz kaldım. Her şeye cevabı olan her lafa yetişen ben şu an konuşmak istemiyordum. Kırılmıştım.
"Pekala." dedi Emir benden yanıt alamayınca. Eğilip bir anda yanıma oturduğunda şaşkınca açtım gözlerimi. Gitmesini istiyordum, hasta olurdu ama bir taraftan istemiyordum, benimle olurdu. "Oturalım bakalım. Götümüzün donmasına alıştık anasını satayım." dediğinde boğazımı temizledim.
"Babasını sat." diye soğukça kısık sesle konuştuğumda tısladığını duydum.
"Pekala, babasını da satarım." dedi uysal ve itiraz etmeyen bir şekilde. Yanımda benimle çamura oturmuş yağmur altında ıslanıyordu. Aklımı kaçırmak üzereydim. Bir kadın nasıl etkilenmez?
"Az önce Ebru'yu savunduğumu sandın öyle değil mi?" dediğinde omuz silktim. Gözlerinin üzerimde olduğundan emindim. Mavi bakışları ile yüzümün her hattını süzüyordu.
"Resmen benimle gibisin." dedi gülümseyerek. "Seni koruyorum, senin için endişeleniyorum, senin nazını çekiyorum.. İlginç." Sanki kendisiyle konuşuyor ve bu durumu sorguluyor gibiydi.
"Yapma." dedim umursamıyor gibi görünerek. "Benim bir babam var zaten. Göklerden beni koruyor." derken ciğerim sızladı. Burnuma dolan toprak kokusu ölümü anımsattı. Önceden iple çektiğim o ölüm gününü artık ertelemek istiyordum. Önceden hemen ölmek ve ailemi görmek isterken artık biraz daha yaşamanın sevincini taşıyordum.
Dengesiz kızdım vesselam, duygularımı pata küte gelişine vurup yansıtıyordum.
"İnan bunu bende çok dedim kendime." Kısa bir sessizlik. Irmağa düşen yağmurun ince ince ruhumuza işleyen sesi.
"Bak, Ebru hasta. Onu nazikçe reddetmeye çalışıyorum olmuyor, sert davranıyorum olmuyor, ne yapacağımı şaşırdım. Babasının üzerimde çok emeği var. İdare etmeye çalışıyorum. Az önce yanlış anladın. Onu savunmadım ben sana Asel. Bunu asla yapmam ve bir daha asla sana öyle bir kelime kullanamayacak. Söz veriyorum." dediğinde o kadar içten geliyordu ki sesi, kalbimin bağlarının çözülmemesine imkan yoktu.
Toprak kokusuna karışan ferah ten kokusu ruhuma ilaç gibi geliyordu.
"Sorun değil." dedim kısaca. "İstediğini yapmakta özgürsün. Benim için fazlasıyla şey yaptın zaten, senden fazlasını istemeye hakkım yok."
"Kız Kulesi oldukça gururlu, Galata'nın ihtişamını gölgeliyor."
Duraksadım. Kendimde bulduğum cesaretle derin bir nefes aldım.
"Kız Kulesi şaşkın."
"Galata meraklı."
"Kız Kulesi saftirik. Duygularının arasında boğuluyor." Sustuk. İkimizin de çıtı çıkmadı. Zaman inatla geçmiyor sanki o ana odaklanıp kalıyordu. Demin kızgın olduğum adama şu an içimi döküyordum.
Başını göğe kaldırdı Emir. Yağmurun pürüzsüz yüzüne düşmesine izin verdi. "Galata Kız Kulesi'nin kendisine haram olduğunu biliyor. Dokunsa günah, dokunmasa azap." dediğinde kalbim tekledi. Damarlarımdaki kan değil de katrandı sanki, bedenimi kavuruyordu.
Bu yaşıma kadar hep kendimi eleştirerek yaşadım. Çok kızdım, çok sinirlendim. Ama bu kez ruhum bu duyguya öyle bir açtı ki bir nebze olsun kızgınlık hissetmiyordum. Sadece bir vicdan azabı vardı, aşık olmayacağıma söz vermiştim.
Yüzümü Emir'e çevirdim. "Sevemez misin sen?" diye sordum cesurca. "Kendine haksızlık ediyorsun belki." Kaybedecek neyim vardı? Cesur olup ölmeyi korkak olup yaşamaya yeğlerdim.
Başını eğdi Emir. Yüzüme anlık bile bakmamıştı. Korkunç bir sessizlik karanlığı yararak etrafı kapladı. Irmağın hırçın uğultusu bir ilahi gibi sessizliğin senfonisini oluşturuyordu.
"Karanlığa hapsolmuş adamların sevgiden haberi yoktur Balkız. Sadece çevreyi kirletirler." Yüzünü en ince ayrıntısına kadar inceledim. Dudaklarından dökülen sözlerin onda hissettirdiği duyguları yakalayabilmek için bir saniye gözümü kırpmadım. Beton suratlı adamda tek bir mimik yakalayamadım.
"Ama.." derken parmaklarını dudaklarıma bastırdı.
"İyice çenen düştü senin. Ciğerime kadar dondum. Kalk hadi." dediğinde ayaklandı ve elini bana uzattı.
"O kızın olduğu yere gitmem ben." dedim tekrar aklıma gelince sinirlenerek.
"Soldan soldan geliyorlar bak Asel yine! Kızım yer var da ben mi göndermiyorum. Bu gece idare et, sabaha gidecekler." dediğinde tekrar omuz silktim.
"Hay inadına kuş kondurduğumun kızı!" diye kibarca küfür eden Emir aniden eğilerek ıslak bedenimi kollarının arasına alarak beni kaldırdı. İstemsizce gülümserken kokusunu içime çektim. İstemiyor gibi kıpırdanarak huysuzluk yapmaya çalıştım.
"Kime çektin kızım sen?"
Gülümsedim.
"Babanın kızısın derler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEHLİKELİ İNTİKAM
ActionBabasına atılan iftira sonucu küçük yaşta ailesi dağılan bir kızın, yıllar sonra babasının suçsuz olduğunu kanıtlamak ve kayıp kardeşini bulmak için girdiği sırlarla dolu girdabın içinde yaşadıklarını anlatan bir hikaye. Peki ya bu hikayenin içeris...