* Önemli duyuru; kitabımız yavaş yavaş finale doğru gidiyor....****
İnsan bir karara adım attığı anda ne gerisini nede ilerisini düşünmez, düşünmeden de hakeret ederdi.
Kimin yanacagi, kimin küle döneceği, kimin hayatta kalacağı, kimin ölüp gideceğini, ve kimin hayatının mahvedcegini bilmezdi...
Hastanden dönen kadın kendini ılık bir banyoya attı. Canı çıkana kadar ağlamak, hatta canını çıkıp ölüp gidene kadar da burada kalmak istiyordu.
Çok zor değildi ölmek, yaşam ile ölmek arası ince bir çizgi vardı. Bu ince çizgiyi geçip gecmemekte bize kalmış bir şeydi...
Avşin kendi hayatını kendi mahvedtmeisti. Kimse değil kendi!
Kararı babasına bırakarak, olur diyerek müsade ederek kabul etmişti. Kendini yaşayan bir ölüye çevirmişti.
Suyun altınada ne kadar kaldı bilmiyordu. Suyu kapatıp havluyu bedenine sararak, banyodan çıktı.
Üzerine ince bir elbise giyerek saçını tarmis, işini bitirmişti.
Telefonunun çalması ile elini telefona atıp açmıştı.
" Avşin," Bu annesinin sesiydi. Hastanye gidip ne olduğunu sormak için aramıştı.
" Efendim anne," sesi çok cılız, ve kısık çıkmıştı. Sesinden bile belliydi, canlılığı kalmamıştı.
" Ne oldu? Neyin var?" Annesinin telaşlı sesi, kızını uyarı vermiş gibiydi.
" Olmadı... Olmadı... Bebek," diyemdi. Hamile değilim, anne olamıyorum diyemdi.
" Sabret, sabret kızım, bugünler geçecek! İnanıyorum ben kızım!" Ağır aksanı ile kızıyla konuşmuştu.
" Yâde, ben çok korkuyorum!" Çenesini tityren kadın ağlamamak için kafasını yukarı kaldırıp kendini sıkmıştı. " Ya, bebeğim hiç olmasa! Ya anne olamadım diye, benim de üzerime kuma gelirse!"
Korku bir insanın yüreğine girdiğinde artık tek tesellisi, dua etmekti.
" Öyle şeyler düşünme!" Diyerek kızını uyardı. " Kocan ve kendini düşün... Allah büyüktür. Ondan gelir herşey."
Avşin ne kadar kendini sıkı tutuyorsa, yapamıyordu. Ağlamak, kolaydı. Ama susmak kolay değildi.
Annesi ile biraz daha konuşup telefonu kapadı. Komodinin üstüne koyup aşağı indi. Şevket ufak bir işi olduğunu söyleyip evden çıkmıştı.
Kendini mutfağa atan kadın, dolaptan çıkartıgi tencereyi alıp ocağın üstüne koydu. Kafasını dağıtması gerekti. Yoksa bu gidişle kafayı yiyecek duruma gelecekti.
Malzemeleri alıp suda yıkayıp yavaş yavaş yemeğini yapmaya başladı. Yüzü asık olsa da kafasını az da olsa dagitmisti.
Yemek hazır olunca, salona geçmiş masayı hazır etmişti. Peçetelikte peçete kalmadığı için yanında duran çekmeceyi açmış, bir tane peçete alıp amblajdan çıkarmıştı.
Önünü döneceği esnada, dolabın içinde bir albüm fark etti Avşin. Peçeteyi koyup cekmeceinin içindeki albümü alıp tekli koltuğa oturdu.
Siyah fakat güzel olan kapağı açan kadın, gördükleri ile kalbi de orantısız durmuştu.
Albümün ilk zarfında ez ji te hez dikim Dîlbêrê ( seni seviyorum Dilber)
Yazılıydı. İkisinin de ilk düğün fotoğrafı vardı. Birbirine gülümseyerek bakarken çekilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Gözyaşı
Teen FictionAşk, insanın canını yakan, ama her koşulda ise yanında olandı. Dilber Beyoğlu ise bu aşk denen girdaba düşmüş bir gül goncasi idi. İlk evliliğinde tövbe eden kadın hiç rast gelmediği bir sevda ateşine düştü. Egît Hekimoğlu ona asıl sevda ateşini ve...