Aşk bir çirkef bir yol, aynı zamanda meşakkatli bir yoldu. Dik bir yokuş gibiydi aşk. Ne kadar zorda olsa o zirveye ulaşmak zorundaydı. Ya o zirveye ulaşacaktı, yada düşecek ve kalkamayacakti.
Egît ise bu yolda o yokuşu çıkmak için çabalıyordu. Önüne gelen ne kadar engel var ise.
Akşam serin ayazı Urfa topraklarına vuruyordu. Karın soğukluğu gitese daha devam ediyordu.
Ayakları yavaş yavaş babaannesinin bulunduğu kata gidiyordu. Birinci katta olan yaşlı kadının odasına giden adam kapının önüne gelip kapıya vurdu.
İçerden ses gelince kapıyı yavaşça açtı. Babaannesi tekli koltuğa oturmuş elinde tesbih çekiyordu.
Torununu gören yaşlı kadın yanına çağırdı. " Gel, gel kuremin,"
Kapıyı kapatan genç adam babaannesinin yanına doğru ilerledi. Yavaşça yerdeki mindere oturdu.
Yaşlı kadın torununa baktı. Sabahtan beri derin düşünceler içinde olan torununun hâli hâl değildi.
" Babaanne, bana yardım eder misin?" Diyerek yeşil olan harlerini babaannesine çevirdi.
Yaşlı kadın elindeki tesbihi alıp masaya koydu. Duasını ettikten sonra yavaşça oğluna döndü.
" Olmadı, değil mi?" Diyerek ellerini dizlerine koydu.
" Herkes karşı çıkıyor, kimse... Kimse onu ne kadar çok istediğimi göremiyor!" Diyerek gözleri bir noktaya kitlendi. " Babaanne aşk böyle bir şeyimi, sevipte kavusamamak mi?"
Sultan xanim derin bir nefes aldı. Tülbentini duzlenyip derin derin bir iç çekti. Aşk üç harf, ve gençliğin ömrünü yiyen bir Sevda idi. Bu sevda aşk olmasa dengbej olur muydu? Bu sevda dedikleri illet olmasa kürdü, türkü, Azeri, yabancıyı yakar mıydı?
" Ah oğlum ah," diyerek icerlendi kadın. " Sevda olmadığı bir yerde insan olur mu?" Diyerek yerde oturan adama baktı. " Bak bana rahmetli beni alırken, elde avucta bir şey yoktu. Arpa yerdik, yoğurtlu çorba yerdik, ekmeği doğrar yoğurdun içine koyar yerdik,"
(Yoğurtlu çorba: dövme ile yapılan
yoğurt karışımı olan bir corbadir. )Ah ne günlerdi o zamanlar, kocası ile evlendiği zaman açta kalmışlardı, para da yoktu. Ama onların aşkları bambaşka idi.
" Ama yinede vazgeçmedik," diyerek devam etti. " Hangi insan sevdiğine kavuşmuş ki"
İnsan kabul etmese de ölüm vardı, ayrılık vardı. Nice insanlar bu iki sebepten dolayı sınavdan geçiyordu.
" Çok... Çok çektim babaanne, onu.. bana haram ettiler. Günlerce ağladım. Günlerce unut dedim ama"
Yaşlı kadın dinledi torununu, ne yaşadığını kalp soylemesde dil söylerdi ki torunu bunu açık bir dille vuruyordu.
Buruşmuş eli ile oğlunun başını okşadı. Egît bir kedi gibi başını dizine yasladı. Elini alıp defalarca kez öptü. Bir tek, bir tek bu yaşlı kadın yardım edebilrdi. Ondan ve Allah'tan başka kimse yardım edemezdi. Can çıkmadıkça ümit kesilir miydi AA dostlar!
" Benim... Benim olması çok dua ediyorum... Yemin ederim çok dua ediyorum...."
" Oğlum, seviyorsun onu ama o kadın hem dul hemde kısır," diyerek belirtti.
" Benim sana güvenim sonsuz, sen karınca yuvasını bile ezmesin ama," diyerek sustu kadın. Soyleceklerini topladı. Torununu kırmadan, canını yakmadan, canı yanmış bir torunu vardı şunda!" Sen bu kadınla bir ömür gecirceksin, helalin olacak, namusun olacak, bir kap yemek verinin olacak, acını sikintini paylaşıp derdini aradığın kadın olacak, ama" diyerek derin bir soluk aldı. " Ya yarın ben çocuk istiyorum, baba olmak benim hakkım, diyerek kuma getirmeye kalkarsan" diyerek yerinden diklesiti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Gözyaşı
Novela JuvenilAşk, insanın canını yakan, ama her koşulda ise yanında olandı. Dilber Beyoğlu ise bu aşk denen girdaba düşmüş bir gül goncasi idi. İlk evliliğinde tövbe eden kadın hiç rast gelmediği bir sevda ateşine düştü. Egît Hekimoğlu ona asıl sevda ateşini ve...