Soğuk bir fırtına dalından kopan bir yaprağı bile uçuyordu. Ve o yaprak ise gideceği yeri iyi biliyordu.
Egît Hekimoğlu, sabah mutlu şekilde uyanmış ailesi ile kahvaltıya oturan adam, kısa süre sonra evden çıkmıştı. Karısını almaya giden adam mutlu idi.
Elinde kahverengi iri boncuk olan ve arasında da gri taşlar ile olan tesbihini sallayarak araba ile ilerliyordu.
Keyfine diyecek yoktu adamın, zira dün gece karısı olmadan yatağa girmiş, fakat rahat rahat yatmamışti. Dilber olmadan Egît için huzur yoktu.
Karısının yastığını alan adam kendi yastığı ile değiştirip yüzünü yastığa görmek uyumuştu.
Eve doğru ilerlerken telefonunun çalması ile yavaşladı adam, eline telefonu alıp açtı.
" Efendim Sahran,"
" Ağabey eve geldin mi?"
" Yok yarım saatte gelirim, ne oldu?"
" Şey, ağabey ya benimle damatlık seçmeye gelir misin?" Utana sıkıla söylemişti. Zira bu konuda Sahran tecrübesizdi.
" Oğlum, alt tarafı bir takim seçeceksin!" Işıklarda duran adam telefonu sağ kulağına götürdü.
" İşte öyle olmuyor ağabey, ne var yani beraber gitsek, kırk yılda bir şey istiyorum yani!"
Bu adam gerçekten ömür törpulerdi. Sanki kendine gelinlik sececekti. Oflayarak kabul etmişti. Dilber aldıktan sonra Sahran ile beraber damatlık mağazasına gidecekti.
Kısa süre sonra genç adam kayinbabsnin evinin önüne geldi. El frenini çeken adam karşısında ki manzaraya baktı. Az önce ki mutluluk halinden eser kalmamıştı adamda.
Şevket'in burada ne işi vardı? Ve Dilber ile ne konuşuyordu?
Arabadan hızla inen adam kapıyı da sertçe kapatmıştı. Kaşları çatık bir şekilde Dilbere seslendi.
Karısının gözleri kendisi ile kesişince hafifçe yutkundu. Genç kadın dalından kopacak bir yaprak misali tir tir titriyordu.
Egît yavaşça Şevket'in yanına doğru geldi. İki adamda tıpkı geçen sefer gibi karşı karşıya idi. Fakat bu sefer yanlarında kadında vardı.
" Hayır ola Şevket ağa," ukala bir tavır ile burada ne olduğunu sordu.
Amcasının evine ne diye geldiğini merak etmişti. Nişanlı olduğu dönemde Yusuf Ağa'nın Benim kardeşim ve diğerleri ile artık bir bağım yoktur demişti. Bağlarını kopramasina rağmen neden burada olduğunu merak ediyordu.
" Senlik bir durum Egît ağa, amcam ile görüşmeye geldim!" Sert çehresi ile adama cevabını verdi.
İki adamda burnundan soluyarak nefes alıyordu. En ufacık bir kıvılcım ateşi bile yangını başlatmaya yeterdi. Ki bu iki adam ateş olup yakmaya meyilli idi.
" Benim bildiğim, babamın sizinle bağı koparmış olduğuydu," tek kaşı havada adama baktı.
Neticede Yusuf Ağa ile her ne konuşacak ise koparılmış bir bağın başka şekilde bağlanmasına gerek yoktu.
Şevket içinden sabır çekti. Bu adam Egît Hekimoğlu amcasına ' Baba' diyordu. Yıllar evvel kendisi de aynı şekilde baba deredi. Yıllar evvel!
Şimdi ise sevdiği - aylar önce - kadın şimdi başka bir adamın karısı, namusu ve helali idi. Şevket Dilbere baksa ne olacaktı bakmasa ne olacaktı.
İçindeki köz olmuş yangın yeni lavlara davetiye çıkarıyordu. Zaman geçtikçe yaptığı hatanın da bedelini en ağır şekilde ödüyordu.
Yanında sağ tarafınada duran kadın artık onun kuzeni, amcasının kızı idi. Karşısında ki adam ise eski sevdiği kadının kocası idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Gözyaşı
Teen FictionAşk, insanın canını yakan, ama her koşulda ise yanında olandı. Dilber Beyoğlu ise bu aşk denen girdaba düşmüş bir gül goncasi idi. İlk evliliğinde tövbe eden kadın hiç rast gelmediği bir sevda ateşine düştü. Egît Hekimoğlu ona asıl sevda ateşini ve...