Bir günahın, bir vebalin ahını dünya ahiret kimse ödeyemez. O hâk insan üzerinde kalır, bir yılan gibi boğazına dolanır ve bir daha da asla çıkmaz.
Avşin kendi hayatını zindana çevirdiği gibi Dilberin de hayatını zindana cervmisti.
Kuma olarak gelen kadın, bebek için gelen kadın, bu olacakları düşünmemişti.
Yatakta oturan elinde oğlunun bebek patiği vardı. Hem öpüyor hemde kokuluyordu. Üzerinden aylar da geçse yıllar da geçse asla bu acı gitemzdi.
" Annem..." Burununu çekerek patiği tekrar öptü. " Seni çok... Çok özlüyorum... Oğlum!"
Mert Beyoğlu öleli nerdeyse on gün olmuştu. Oğlunun mevlidi yapılmış, adaklar kesilmiş, aç olanlar evler tek tek belirlnenip dağıtım yapılmıştı.
Avşin kendine gelmesi bir hayalî uzun sürmüştü. Doktor Avişine gerekli ilaçları vermişti.
Odanın kapısı açılmış içeri kocası girmişti. Oda çok dağılmıştı. Günlerdir bu odaya adım dâhi atmiyorudu. Günlerdir gözünü dâhi kirpmiyirdu adam!
Ceketi çıkarıp yavaşça bejere koydu. Yorgun olan bedenini karısına doğru çevirdi.
" Og.." sesini çıkarmadı adam. Oglumuzun kıyafetlerini yarın Rojadaya verelim diyemdi.
Derin bir nefes alıp gözlerini kadına çevirdi. " Oğlumun kıyafetini alıp yarın Rojadaya verelim, onun doğumuna da az kaldı!" Çok değil iki yada üç ay sonra doğum yapacaktı.
Avşin yavaşça gözlerini adama çevirdi. Oğlunun daha giyilmemiş, kokusuna dâhi bulanmamis kıyafetini alıp nasıl verebilirdi? Bu adam aklını mi kaçırmıştı?
" Ne... Ne diyorsun sen!" Diyerek yaşlı gözlerini kocasına çevirmişti. Kaşları çatık öylece bakıyordu.
" Avşin!" Kocası sert sesi ile ikaz etti kadını. Bu olacaktı. Onların bebeği artık yoktu, en azından Rojadaya verir o bebeğine giydirirdi.
" Ne Avşin'i?" Kocasının ona bakışı ile ayağa kalkan kadın elindeki patiği de avcunun içine de tutuyordu.
Kocasının karşısına geçip ona baktı.
" Sen... Sen... Benden bunu... Nasıl..." Şaşkın ve kızgın bir ifade ile kocasına baktı. Bebeğinin kıyafetini elitsine nasıl verir di." Avşin, vermemiz gerek! Böylesi bizim için daha iyi!" Kadının üzerine varmamak için geri adım atmaya çalışıyordu. O kadın da yaralı idi.
" Ne bizim için daha iyi be, ne bizim için daha iyi!" Diyerek kocasına diklendi. Elindeki patiği kocasının gözlerinin içine doğru salladı.
" Ben daha oğlumun kokusunu içime çekemedim," gözleri dolu dolu adam baktı. Acı kadını tümü ile etki altına almıştı. " Ben daha oğlumu bile emziremedim, bak!" Diyerek iki göğsünü gösterdi Avşin, ikisinden de süt geliyordu. " Bak bunlardan süt geliyor, oğlum bunlardan beslneckti. Bunlardan karınıni doyurcakti."İsyan bayrağını çekti. Canı yanıyordu oğlu öldüğüne den bugüne dek içindeki o acı ileti hiç sönmeyecek kadar ağır ve kufleti idi.
Şevket karısını canının yandığını biliyordu. Annelik kutsaldi. Her kadın anne olmaya hakkı vardı. Önemli olan o annelik ruhunu taşıya bilene!
" Avşin canın yandığını biliyorum, benim canım yanmıyor mu sanıyorsun? Benimde canım yanıyor!"
Kadının kahır toplamış gözlerinin içine baktı. " Ama yapacak bir şey yok, takdir ilahi, Allah bizden bir emanet aldı."Avşin hem ağlıyor hemde gülüyordu. Onun mu canı yanıyordu? Kocasının mi canı yanıyordu?
Elinin tersiyle burununu sildi. " Senin mi canın yanıyor!" Bir soru değildi bu bir, bir anlamazlikti bu. Kocasının acı çektiğini asla inanmıyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Acının Gözyaşı
Teen FictionAşk, insanın canını yakan, ama her koşulda ise yanında olandı. Dilber Beyoğlu ise bu aşk denen girdaba düşmüş bir gül goncasi idi. İlk evliliğinde tövbe eden kadın hiç rast gelmediği bir sevda ateşine düştü. Egît Hekimoğlu ona asıl sevda ateşini ve...