"Kimsin sen?" diye sordum.
Arkamda duran erkeğin varlığını ve nefesini ensemde hissediyor ama bir türlü dönüp de yüzüne bakacak gücü kendimde bulamıyordum.
Ayın yansıyan gümüşi solgun ışığı olmasa, bulunduğum oda çok karanlıkta kalacaktı. Açık pencereden içeriye süzülen ve saçlarımı savuran hafif meltem, tüm odayı dolduran denizin kokusunu bir kez daha dalgalandırdı. İster istemez bu muhteşem kokuyu ciğerlerime çekip ağır ağır bıraktım.
Bana yabancı olduğunu bildiğim bu adamdan yine de korkmuyordum nedense. Hissettiğim daha çok, bir heyecan ve merak karmaşasıydı. O ise arkamda durmuş ne hareket ediyor, ne de sesini çıkarıyordu. Vücudundan yayılan ısı, tenimi karıncalandırıyor, her hücremi uyarıyordu. Nefes alışlarım düzensizdi. Sesimin titremesine engel olamadan, "Benden ne istiyorsun?" diye sordum.
El bileğimi tutup beni yavaş ve zarif bir hareketle kendisine doğru çevirdiğini hissettim. Gözlerim şu anda beklentiyle, güçlü ve geniş omuzlarına dikilmişti. Başımı kaldırıp bakmak istesem de kendimde o gücü bulamıyordum.
Saatler gibi geçen birkaç saniye sonunda, çenemi yumuşak bir şekilde kavrayıp yukarı kaldırdığı anda, uzaktan duyduğum sesle tüm duyularım birbirine karıştı. Onun yüzünü görebilmek için son bir ümitle gözlerimi aralasam da, bir anda parlayan yoğun ışık, gözlerimi neredeyse kör etti.
Rüyamın en güzel yerinde telefonumun çalan sesine resmen hırladım. "Kahretsin!" Gözlerimi açmadan elimle yoklaya yoklaya hala tepemde çalan telefonumun ekranını kaydırdım. Uykulu uykulu, "Alo?" diye sorduğumda arkadaşımın sesini duydum.
"Sen daha uyuyor musun?"
Doğru ya, beni uyandırmasını bizzat ben istemiştim. İnsaflı bir saat demiştim ama şu anda hiç insaflı bir saatimde değildim. "Seçil sonra konuşalım olur mu?"
"Ama dün gece ayrılırken, sabaha seni uyandırmamı... Geri uyuyacaksın değil-"
Telefonu resmen arkadaşımın yüzüne kapattım. On saniye geçmeden tekrar aradığında, alıp telefonu duvara fırlatasım vardı ama bilinçaltımın yarattığı aptal bir rüya için üniversite hayatımda çok işime yarayacak yeni iletişim aracımı feda edemeyecektim.
Tamam, itiraf ediyorum, aptal bir rüya değildi, aksine sonunu çok merak etmiştim. O yüzden zihnim tam uyanmadan tekrar rüyama dönmem ve adamın yüzünü mutlaka görmem gerekiyordu.
Zorla araladığım bakışlarım az önceki öfkeye sebep olan ve tekrar çalmaya başlayan telefonuma kaydı. Bana iyilik olsun diye ısrarla aradığını biliyordum ama içimden, 'İki dakika sonra arasan ne olurdu sanki' diye alıp açtım. "Seçil, kalktım. Birazdan ararım." Karşıdan, "Tamam," cevabını duyunca telefonu kapatıp esnedim. Sabah güneşi, yorgun gözlerimi bir kez daha yaktığında inleyerek, yatağımda diğer yana döndüm.
Gözlerim kapalı bir şekilde, az önceki rüyanın son sahnesini zihnimde tekrar canlandırmaya çalışarak sessizlik içinde beklemeye başladım.
Tam rüyamdaki gibi, karanlık etrafımda yoğunlaşacakken, bu defa da aşağıdan gelen dolapların ve çekmecelerin açılıp kapanma seslerine eklenen tabak çanak tıngırtısı, sonu gelmeyen bir eziyetle zihnimin ayılmasına sebep oldu. Her ses, bana annemle babamın uyanmış olduğunu gösteriyordu; tıpkı benim de artık uyanmak zorunda olduğum gibi.
Az önceki huysuzluğumu unutarak bugünün önemini hatırladığımda, yüzümdeki geniş gülümsemeye engel olamadım ve mutlulukla gerindim. Gençlik işte, rüyanın etkisinden çabuk kurtulmuştum.
Gözlerimi açtığım bu gün bitmeden, yıllardır benden saklanan gerçeklere tesadüfen kulak misafiri olacağımı ve her şeyden çok sevdiğim annem ve babamın yıllardır sürdürdüğü bir yalanla düşüncelerimin tepetaklak olacağını henüz bilmeden, çocuksu bir neşeyle pikemi tekmeleyerek üzerimden attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskeli Baloda Sevdim (Tamamlandı)
Literatura FemininaBir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü görmediğiniz, gerçek sesini duymadığınız, maske ardındaki birine aşık olunabilir mi? Peki kimliğini bilmediğiniz bu erkek, sizin sonsuza kadar...