Birkaç gündür ortalık sakindi. Belki de kendi arkadaş grubumla beraber vakit geçirdiğim için ne etrafı görüyor, ne de fısıltılara kulak misafiri oluyordum. Ancak yine de sular durulmuş gibi geliyordu. En azından Arda cephesinde durum böyleydi. Geçen haftadan beridir bana bulaşmamıştı.
Arkadaşlarımız dışarıda yemek yiyeceklerini söylerken, ben ve Derya fakültede kalmayı tercih etmiştik. Dolayısıyla, öğlen tatilinde yemeğimizi yemiş, güneşin tadını çıkarıyorduk.
Cuma günlerini seviyordum; çünkü öğlen tatilimiz çok uzundu. Saat iki buçuğa kadar zamanımız boştu ve öğleden sonra, devam zorunluluğu olmayan sadece iki saatlik bir seçmeli dersimiz vardı.
Derya ayağa kalkıp kolumu çekiştirdi. "Ben hazırım, haydi gidelim."
"Nereye?"
"Müzik dersine, hani konuşmuştuk ya."
Gülümsedim, "Sen ciddiydin yani."
"Elbette ciddiydim."
"Tamam o zaman gidelim. Bak uyarmadı deme çok sert bir öğretmen olabilirim." Yerden kalkıp pantolonumu silkeledim.
"Peki öğretmenim, uslu bir öğrenci olacağım, söz."
Gülerek müzik odasına gittik ve hemen Derya'yı piyanonun başına oturttum. Önce parmaklarını tuşlara yerleştirmeyi öğrettim. Sağ ve sol ellerinin birbirinden bağımsız hareket etmesini sağlayacak minik egzersizler gösterdim.
Notalara basmayı, sesleri tanımayı öğrenmesi zaman alacaktı ama çok hevesliydi. Arkadaşım bu işi öğrenebilecek gibi görünüyordu. Profesyonel anlamda değil belki ama kendi kendine birkaç parçayı çalabilecek seviyeye getirebilirdim. Bir saat kadar ders aldıktan sonra Derya pes etti.
"Pelin, ben çok yoruldum, ilk günden şikayet etmek istemiyorum ama parmaklarım ağrıdı. Sen çalsan, ben de dinlesem olur mu?"
"Olur."
Piyano çalmak beni asla yormazdı. Saatlerce kendimi kaybederek çaldığımı zamanlar olmuştu. Derya kalkıp piyanonun yanına geçerken, ben tabureye oturup sırtımı dikleştirdim. "Ne çalayım?"
"Sen ne istersen."
"Pekala o zaman bu parça senin için; Beethoven'dan Für Elise."
Parmaklarım tuşlara dokunur dokunmaz yolunu bulan su gibi kaymaya başladı. Ezginin nağmeleri bir yandan aceleci küçük bir çocuğun pervasız hareketlerine benzerken, diğer yandan derin bir hüznü saklıyor gibiydi. Bu parçayı Derya ile bağdaştırmamın sebebi buydu. Ezgi sona erdiğinde gözlerimi açtım.
Derya hayranlıkla bana bakıyordu. "Pelin sen muhteşem çalıyorsun, ondan da önemlisi piyano çalarken kendini müziğin içinde adeta kaybediyorsun. O kadar güzel, o kadar büyüleyici görünüyorsun ki, gözlerin kapalı olmasına rağmen, mimiklerin o kadar canlı, o kadar duygulu ki, valla erkek olsam sana o anda aşık olurdum."
"Ay abartma istersen Derya, utandırıyorsun beni."
"Sen kendini izleyebilsen, ne demek istediğimi anlardın."
Piyano çalmak ve parmaklarının ucundan çıkan ezginin beğenildiğini bilmek benim için eşsiz bir duyguydu. Küçüklüğümden beri müzik beni adeta sarhoş ediyordu. Bu müzik sevgisini belki babamdan almıştım ama bende sanki çok daha fazlası, ifade edemediğim bir tutkusu vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskeli Baloda Sevdim (Tamamlandı)
ChickLitBir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü görmediğiniz, gerçek sesini duymadığınız, maske ardındaki birine aşık olunabilir mi? Peki kimliğini bilmediğiniz bu erkek, sizin sonsuza kadar...