Az önce kendimi tutamayıp güldüğüm için tüm kafeteryanın birden susacağını ve başımın bu kadar belaya gireceğini bilemezdim elbette.
Dün sabah karşılaştığım serseri genç, gruptan ayrılıp tehditkar adımlarla bana yaklaştı. Bir elini sandalyemin arkasına, diğer elini de tabağımın hemen yanına dayayarak iyice eğildiğinde nefesi yanağımda oynaştı.
"Vay, vay, vay! Bakın oltaya kim takılmış!"
Bana saatler gibi gelen uzunca bir süre kimseden çıt çıkmadı. Bir film karesinde donmuş kalmış gibiydik. Benden bir hareket, bir tek kıpırtı beklediğinin farkında olduğumdan ona istediğini vermedim.
Arsız genç, benden karşılık alamayınca daha fazla üsteleyerek, "Bu yılın ilk kuzu çevirmesine gönüllü olan kızımız pek konuşmayı sevmiyor galiba." diyerek devam etti. "Eee, önce güzelce kızarması lazım tabii. Yoksa tadı çıkmaz."
Büyük bir ikilem içindeydim. Bir yandan vücudum korkunç bir öfke girdabında sarsılıyor, diğer yandan büyük bir şaşkınlık içerisinde gelişen olayları kavramaya çalışıyordum. Tüm gücümle onu üzerimden itmek istiyordum ama utançtan ve öfkeden başımı kaldırıp yüzüne bile bakamıyordum.
Nasıl bakabilirdim ki? Ben küçük bir şehirde büyümüştüm. Bu tür, taciz denilebilecek kadar yakınlığa hiç alışık değildim. Orada genelde herkes birbirini tanırdı, böyle bir şeye cüret edilemezdi; çünkü mutlaka biri birinin tanıdığı veya akrabası çıkardı.
Ama burada, bu kocaman şehrin insanı bana tamamen yabancıydı. Annem, 'Yüzlerine bakma, sakın cevap verme, onların da istediği budur' demişti. Ben de öyle yaptım. Belki beni rahat bırakır, çeker giderdi.
İlk hareketi onun yapmasını beklerken, bir kez daha yanağıma değen nefesini hissettim. Hiç değilse nefesi temiz kokuyor diye düşünmeden edemesem de, bu kadar yakınlık yine de tüylerimi diken diken etmişti.
Sıkılı dişlerinin arasından konuştuğunda kanım dondu. "Dün sana yeterince açıklayamadım galiba süt kuzusu. Yerinde olsam güldüğüm kişilere dikkat ederdim. Gündüz aydınlıkta, gece karanlıkta, belanın ne zaman karşına çıkacağı belli olmaz. Yazık olur sana, yiyiverirler."
Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki, ılık nefesini bu defa ensemde hissettiğimde bel kemiğim boyunca ürperdim. Yüzüm kıpkırmızı kesilirken alt dudağımın titremesini engelleyemedim.
"Bizim kuzu tam kıvama geldi sanırım arkadaşlar, iyice kızardı. Ama hala sesini duyamadık. Oysa dün bana beş beş cevap yetiştiriyordu." Sonra sadece benim duyacağım şekilde sesini alçaltarak devam etti. "Bu dudaklarının titremesi heyecandan mı? Yoksa korkudan mı?"
Ya bedenimde yarattığı etkiyi fark etti, ya da benden beklediği tepki gelmemiş olacak ki, üzerime biraz daha eğilip iyice ısınan sıcak nefesini enseme üfledi. Baş parmağı, titreyen dudağımı edepsizce okşadığında irkilip başımı yana doğru savurdum ve öfkeyle cevap vermemek için çenemi sıktım.
Gruptan, "Bir dakikan doldu dostum." diye bir ses yükseldi.
"Formdan düşmüşsün galiba. Boynuz kulağı geçmiş mi öğrenelim mi? Ben gönüllüyüm valla."
Bu alaycı ses tonunu geçen gün akşam duymuştum. Göz ucuyla sesin sahibine baktım ve aynı anda pişman oldum. Ben annemlerin arabayla uzaklaşmasını izlerken, bana çarpan ve sözle taciz eden gençti. Beni hatırlamamasını umarak yere doğru çevirdiğim gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum. Resmen aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık durumundaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maskeli Baloda Sevdim (Tamamlandı)
ChickLitBir genç kızın aşka ilk uyanış hikayesi... İlk aşklar için 'özel' derler, 'unutulmaz' derler. Peki yüzünü görmediğiniz, gerçek sesini duymadığınız, maske ardındaki birine aşık olunabilir mi? Peki kimliğini bilmediğiniz bu erkek, sizin sonsuza kadar...