26

5.7K 524 72
                                    

"Ah~ Bugün de bitti."

Gerinerek sırt çantasını sol omzuna asan Hoseok'a katıldığımı belirtip babama eve geliyor olduğumu söyleyen bir mesaj yazdım.

Bugün, Tae Hyung'un dediği gibi Hyun Bi ve beni eve yeniden davet etmişlerdi. Pizza yemiş, onların pratik yapmalarını izlemiş, beraber şarkı söyleyip dans etmiştik -ya da Bangtan'ın dansını izleyip ritim tuttuk demek daha doğru olur. Buraya gelirken Tae Hyung ve Hyun Bi'yi nasıl her fırsatta yalnız bırakabilirim diye düşünüyordum ama buna gerek bile kalmamıştı. Birbirlerini çekiyor gibiydiler, hatta bir şarkıyı beraber söylemişlerdi.

Hyun Bi'nin mutluluğunu görebiliyordum.

Diğer yandan Hye Shin ve Suga'nın arasında bir şeyler olmuş gibiydi. Gün boyunca o kadar eğlenmemize rağmen birbirlerinden uzak durmuşlar, zorunda kalmadıkça tek kelime etmemişlerdi.

Herkes toparlanırken Hye Shin'e masanın üstündeki cips paketlerini çöpe atmasında yardım ediyordum ki, telefonum çalmaya başladı.

Arayan Young Jae'ydi. Bu çocuğa iki gündür ulaşamıyorduk, cidden endişelenmiştik ve sonunda sadece bir haftalığına yurt dışına çıkacağı için vize ve pasaport işlerini hallediyor olduğunu, telefonunu da kaybettiğini öğrenmiştik. Şimdi bulmuş olmalıydı ki, onlarca aramamı görüp bana geri dönüyordu. Ama sırası değildi.

Sessizce Hyun Bi'nin yanına gidip ekranı gösterdim. "Açayım mı?"

Hyun Bi başını iki yanına salladı. "Burada olduğumuzdan haberleri yok, bu sefer cidden sinirlenirler. Sonra ara."

İtaat edip telefonu sessize alarak çantama gönderdikten sonra herkes hazırdı, evden çıkıp kapının önüne yığıldık.

Namjoon, evi kilitledikten sonra, herkesin birbirine bakıyor olduğu bir durum içerisinde olduğumuzun farkına varıp kıkırdadım. "Ee, neyi bekliyoruz?"

"Seni." Jin, elimde tuttuğum kot ceketimi çekip omuzlarıma yerleştirdikten sonra, kol kısımlarını önümde düğüm yaptı. "Havanın soğuk olduğunun farkında değil misin yoksa eve kadar koşacak mısın?"

Tam ağzımı açmıştım ki, Tae Hyung, "Eve kadar koşalım~" diyerek güldü. "Kim katılır? Seo Rin, senin evin en yakın olanıydı değil mi? Oraya koşalım. Hem eve yalnız gitmemiş olursun. Sonra Hyun Bi'ninki. Hye Shin Unnie'ninki ters yönde ama onu Suga Hyung sonra bırakır."

Ciddi ciddi tüm yolları analiz eden Tae, zerre kadar bizimle ilgilenmiyor gibi duran Suga'yı dürttü. "Değil mi Hyung?"

Suga, Hye Shin'e bakmadan -ve büyük ihtimalle ne dendiğini kavrayamadan- başını sallayıp çözülen ayakkabı bağcıklarını bağlamak için yere doğru eğildi.

"Ben varım!" Hyun Bi, çantasının diğer kolunu da omzuna geçirirken gülen gözlerle Tae Hyung'a baktı. "Koşalım."

"Yah yah! Ben varım demedim!" Bir anda doğrulan Suga'nın dalgınlığı gitmiş gibiydi. "Hiç bir güç beni o kadar yolu koşmaya zorl-"

"Suga Hyung da koşuyor!" Bağırarak şakıyan Jimin, ölümcül bakışlarını yollayan Suga'dan darbe yememek için Tae Hyung'a yanaşırken, Hoseok da, "Kaybedenin, yani Seo Rin'in evine en son gidenin, cezası ağır olacak," diyerek şeytani bir şekilde gülümsedi. Jung Hoseok! O neşeli, umut dolu çocuğun suratındaki bu şeytani gülümseme de neyin nesiydi böyle?

Jin, tuhaf bir şekilde baştan hazır gibiydi ve Namjoon yersiz bir ciddiyete kapılmıştı. "Bu sefer ben kaybetmeyeceğim."

Koşmak ve... Ben?

En azından Namjoon'a yenilmeyeceğimi hesaplayıp katıldığımı söylediğimde hepimiz 3'e kadar sayıp koşmak için hazır bekledik.

Hye Shin, henüz 2 bile dememişti ki Tae Hyung oyun bozancılık huyunu su yüzüne çıkartarak son sürat koşmaya başladı. Ardından onu yakalayıp döveceğini söyleyen Jimin, sonra da Hoseok olmak üzere biz de koşmaya başlamıştık.

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin