Gözümü açar açmaz ilk gördüğüm şey, karşımdaki kanepede uyuyan Jungkook oldu. Onun yattığı kanepe benimkine göre daha kısaydı, bu yüzden bacaklarını havaya kaldırmış; pek de rahat olmayan bir poziyonda uykusuna devam ediyordu. Kendi yatağında uyumamasına şaşırmamıştım açıkçası, yatağını daha farklı amaçlar için kullanıyora benziyordu. Evin bütün dağınıklığını, sahip olduğu bütün eşyaları üzerinde biriktirmek gibi.
Ondan önce uyandığıma sevinmiştim. Evin içinde biraz oyalanıp sehpanın üzerinde duran laptopu kucağıma aldım.
Sadece bana dinletip dinletmediği bütün şarkıları telefonuma alacaktım ama işimi bitirdikten sonra o çok meraklı pis tarafım beni resim dosyasına bir göz atmaya zorladı.
Yüzlerce video, bir o kadar da fotoğraf vardı. Aşağılara indikçe çekilmiş fotoğrafların ne kadar saçma ve... Samimi olduğunu farkederek gülümsedim. Bu Jungkook'un bahsettiği arkadaşları olmalıydı. Fotoğrafların tekini bile büyüterek bakmıyordum, hızlıca işimi bitirip o uyanmadan laptopu yerine koymaktı amacım.
Daha da aşağılara indikçe sahnede oldukları fotoğraflar gelmeye başladı. Hepsinin enerjisi öyle hissediliyordu ki... Bir an kendimi orda hissetmiştim. Mikrofonu kendilerine tutarak söyleyen Jungkook ve kırmızı bereli bir çocuk, şarkı söylemekten çok sahnenin aşağısında onları dinleyenlerle sohbet ediyormuş gibi duruyordu. Kim bilir, belki de sohbet ediyorlardı? Jungkook, onların küçük çaplı konserlerinin oldukça eğlenceli ve samimi geçtiğinden bahsediyordu zaten.
Jungkook'un hala uyukladığından emin olduktan sonra rastgele videolardan birine tıkladım.
Siyah kapşonunu neredeyse kaşlarına kadar indirmiş biri kamerayı kendine çevirip ilk önce dil çıkardı ve sonra arkaya doğru, "Ve... Kazanan!" diye bağırdı. Tam o sırada da o, ve ardından da bir sürü insan kameranın görüş alanına girdi.
Bir anda, "BANG-TAN!" sesleri yükselmeye başlamıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım ama o 7-8 kişinin içinde Jungkook, öyle güzel gülüyordu ki...
Gözlerimi kısıp ekrana odaklanarak tam olarak kameranın gördüğü kaç kişi olduğunu saymaya başladım. Jungkook da dahil 7 kişilerdi ama bir kız daha vardı. Onun orda ne işi vardı ki?
Kız ona bariz büyük gelen hırkasının kollarını daha geri itip birine yaklaştı ve---
"Ne yapıyorsun?"
Jungkook gözlerini ovuşturarak kanepede oturur vaziyete geçti. Ne yaptığımı görmemişti. Ah. "J-Jungkook! Uyandın mı?" Bir yandan da hızlıca tüm sekmeleri kapatıp bilgisayarı eski yerine koydum.
Ya gelip sessizce ne yapıyor olduğuma baksaydı? Düşüncesi bile...
"Şey, şarkıları aldım. Sorun olmaz değil mi?"
Başını iki yana salladı ve ayağa kalktı. "Ben... Birazdan gelirim."
Banyoya doğru yol aldığında derin bir nefes daha aldım. Ah! Bu çocuk beni cidden panik hale sokuyordu!
"Yang Seo Rin, Yang Seo Rin," diye kendi kendime fısıldamaya başladım. "Ucuz kurtuldun. Kesinlikle ucuz kurtuldun."
Gözlerim dünden dağınık mutfağa kaymıştı, ben de Jungkook gelene kadar orayı temizleyeyim diye düşünmüştüm ama çantamın derinliklerinden telefonumun sesi yükselince hızlıca dün çantamı attığım yere doğru koştum.
"Alo, baba?"
"Seo Rin~ah, nerdesin? Otele geldim ama..."
"Ah? Geldin mi?" Dudaklarımı ısırdım. Saat kaçtı ki? "Ben hala arkadaşımdayım, birazdan çıkarım."