4

9.6K 686 38
                                    

Jungkook, sabahın erken saatlerinde cafeye gitmiş, istifasını verip Max'in işe gelmesini beklemişti. Aynı yerde aylardır beraber çalışıyorlardı ve Jungkook'un başı ne zaman belaya girecek olsa ona yardım ederdi.

Ona bir hoşçakal borcu vardı.

Nihayet Max esneyerek cafeye geldiğinde, genç oğlanı görüp gülümsedi. "Koreli!"

"Hey, Max."

"Erken gelmişsin," dedi Max masalardan birinin üstündeki suyu alıp içerken. "Şaşırdım."

"Öyle oldu," diye cevap verdi Jungkook. "Gidiyorum."

"Ne?"

"Gidiyorum."

"Nereye?" diyen Max, oturdu ve Jungkook'a da oturmasını işaret etti. "Sonunda Kore'ye geri mi dönüyorsun? Arkadaşlarına haber verdin mi? Endişelenme, eminim seni affedecekl-"

"Hayır, hayır," diyerek derin bir nefes verdi genç oğlan. "Geri dönmüyorum, Los Angeles'a taşınıyorum."

"Ama neden?!" Max sesini yükseltmişti. "Şu abin yüzünden değil mi? Böyle nereye kadar devam edeceksin?"

Genç oğlan başını iki yanına salladı. "Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Sana hoşçakal demeden gitmek istemedim. Ve... Her şey için sağol."

Max elini boşver manasında salladıktan sonra Jungkook'a dostça sarıldı. "Abini görürsem öldüreceğim, tamam mı? Eğer tekrar buraya gelirsen... Ne yapman gerektiğini biliyorsun."

Jungkook geri sarıldı. "Onu öldürme. Ve seni görmeden gitmem."

Max kendini geri çekip Jungkook'un omzuna hafif bir şekilde vurdu. "Onun senden nefret ettiği kadar ondan nefret etseydin hayatın daha iyi olurdu, biliyorsun değil mi?"

"Bırak nefret etsin," diyen Jungkook tekrar derin bir nefes alma ihtiyacı hissetti. Son zamanlarda nefes almayı bile beceremiyor gibi hissediyordu. "Böylesi daha iyi. İşine odaklanabiliyor."

"Bazen yediğin dayakların hepsini hakettiğini düşünüyorum." Max inanamadığını açık açık belli eder şekilde başını iki yana salladı. "Her birini."

Jungkook güldü. "Ah~ Kes sesini."

Ve son kez vedalaştıktan sonra, genç oğlan arkasını dönüp gidiyordu ki, Max arkasından, "Bu arada," diye seslenip onu durdurdu. "Şu şirin yara bandı... Çok yakışmış."

"Huh?" Jungkook, gülen Max'in ne dediğini ilk seferde anlayamamıştı ama sonra dün ilk defa o kız tarafından yaralarının tedavi edildiğini hatırladığında elini alnına götürdü ve çiçekli yara bandını eline alıp güldü.

"Aissh~ bu kız gerçekten-!"

Korece konuştuğu için Max, "Ne?" diye karşılık verince, genç oğlan, "Boşver," dedi. "Önemli değil."

Yara bandını cebine atıp cafeden çıkmadan önce bir kaç kişiye daha hoşçakal dedi ve sonra kendisini bir kaç blok ötede bekleyen siyah Mercedes' e doğru yürüdü.

Onu almaya abisinin herhangi bir şoförü gelir diye beklemişti. Burda, New York'ta tam bir sefil hayatı yaşamasına rağmen arada sırada abisi onun için para harcayabiliyordu işte. Jeon ailesine mensuptu ama o kazaya sebep olduğu düşünüldüğü için neredeyse 5 yıldır aile kavramının ne anlama geldiğini unutmuştu.

Ama arabaya yaklaştığında, arabanın şoför koltuğundan inen adam, herhangi bir şoför değildi. Jeon Jung Hyun.

"Hyung?"

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin