"Her şeyi hazırladın mı?"
Jungkook, insanın içini ürperten soğukluktaki sesiyle abisinin aramasını cevapladığında hissettiği huzursuzluğu göz ardı edemedi. En son buradan ayrılacağı zaman abisi ona nefret kusuyordu ve kendisi de gitmemek için küçük de olsa bir fırsat kolluyordu.
Şimdi? Sanırım kendisinden nefret etmeyen bir tek abisi kalmıştı ve burada kalmamak için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı. Arkadaşlarını ve sevdiği insanı kendisinden çoktan nefret ettirmişti zaten. Şimdi onları korumak zorundaydı. Yaşadığı her şeyi lise yıllarında kazandığım güzel anılar sandığına koyacak ve onu zihninin en dip köşelerinde saklayacaktı. Asla unutmayacaktı, unutması mümkün bile değildi.
"Sen şu an neredesin?"
Ve bu soru tabi.
"Eve gidiyorum," diye yanıtladı Jungkook, ayakkabı bağcıklarını bağlarken. Buradan hemen ayrılmalıydı. "20 dakikaya orada olurum. Valizimi toplayacağım."
"Jungkook, bu konuyu bir daha konuşmalıyız."
"20 dakikaya evde olursan konuşabiliriz," diyen genç oğlan bir kaç saniyeliğine gözlerini yumdu. "Görüşürüz."
Ardından cevap bile beklemeden aramayı sonlandırırken tam bir pislik gibi davrandığını biliyordu ama bunu değiştiremezdi.
Ortak evden alacaklarını aldıktan sonra -sadece bir kaç eşyasını küçük sırt çantasına sıkıştırmıştı, odayı boşaltarak şüpheleri iyice kendinde toplamak istemiyordu- dışarı çıktı.
Kendi evine gelmesi 15 dakikasını alsa da, eve gittiğinde abisi çoktan oradaydı. Jungkook, çantasını geniş hole bırakıp hızlı adımlarla Jung Hyun'un karşısına dikildi.
"Uçuşum saat kaçta?" İşin her dakika daha da ciddiye binmesi onu içten içe korkutuyordu ama bunu belli ettiği an kaybederdi. "Söylediğim gibi gece aldın, değil mi?"
"Kendin neden almıyorsun?" Jung Hyun, kardeşinin üstüne gitmek için bir yol bulduğunda onun zayıf noktasını yakalayıp kalmasını sağlayabilmek için her şeyi yapardı. "Buraya dönerken kendin almıştın."
"O zamanlar yoluma sürekli engeller çıkartan biri vardı, Jeon Jung Hyun." Jungkook, arkasındaki 12 kişilik cam yemek masasına yaslanırken kollarını göğsünde birleştirdi. Ne kadar rahat ve işini biliyor gözükürse o kadar iyiydi. "O kişi yüzünden çok zorlandım."
"Peki uğruna o kadar zorlandığın yoldan şimdi neden vazgeçiyorsun?" Jung Hyun da kardeşi gibi rahat bir tavır takındığında güzel bir noktaya değindiğinin gayet farkındaydı. "Değişen ne?"
"Bunu biliyorsun."
Genç adam derin bir nefes alıp kollarını iki yanına açtı. "Bilmiyorum. Söyle hadi."
Jungkook'un zaten gergin olan sinirleri yukarıya tırmanırken kendini frenlemek gibi bir dürtüsü olması gerektiğini bile unutmuştu. "Senin o bulaştığın pis işlerden dolayı olabilir mi acaba? O bulaştığın işlerin benim ve sevdiklerimin hayatını tehlikeye atması? Bir yerlerden tanıdık geliyor mu?"
"Abartıyorsun," diyen Jung Hyun'un istediği tek şey kardeşini sarsıp onu gerçeğe geri döndürmekti. "Tüm bunları halledebileceğimizi-"
"BU CÜMLEYİ DUYMAK İSTEMİYORUM!" Jungkook birden yükseldiğinde, boynundaki ve kollarındaki damarlar çoktan belirmeye başlamıştı. "HİÇ BİR ŞEYİ HALLEDEMEYİZ! NEDEN HEPİNİZ SÜREKLİ BUNU TEKRAR EDİP DURUYORSUNUZ?"
"Bana sesini yükseltmeye devam edersen, değil ülkeden, bu evden dışarı bile adımını atmana izin vermeyeceğim."
Jungkook güldü, kahkahası ürperticiydi. "Artık senden korkmadığımı, her dediğine itaat etmediğimi unuttun, değil mi? Bu evden, bu ülkeden gitmek istersem, giderim."
![](https://img.wattpad.com/cover/47327471-288-k898225.jpg)