25

5.4K 513 83
                                        

/// Bir Kaç Gün Sonra ///

Jungkook, kasiyere parayı verdikten sonra iki poşeti tek eline alıp çıkışa doğru yürümeye başladı. Poşetlerin birinde minik kuzeni Go Nam için aldığı fındıklı çikolatalar vardı.

Bu esnada cebindeki telefon titremeye başlayınca, her ihtimale karşı yolda herhangi birine yakalanmamak adına kaşlarına kadar indirdiği kapşonu rüzgardan havalanıp omuzlarına düşmüştü.

Telefon edinmek, hat almak gibi bir düşüncesi yoktu ama Kore'de durduğu süre boyunca teyzesi ondan haber alabilmek için zorla eski telefonu yeğenine vermişti. Numara da telefon da uzun süredir kullanılmıyordu. Eskiden annesine aitti.

"Biliyorum, geciktim. Az önce marketten çıktım şimdi geliy-"

"Jungkook, gelme. Eve gelme."

"Ne?" Genç oğlan yolun ortasında duraksayıp kaşlarını çattı. "Neden?"

"Şimdi olmaz, ben seni sonra arayacağım. Yalnız dolaşma. Anladın mı? Telefonunu açık tut, tekrar söylüyorum; yalnız dolaşma. Ben arayana kadar da evin yakınına bile gelme."

"Hiç bir şey-"

"Teyze? Kiminle konuşuyorsun?" Jungkook arkadan duyduğu boğuk ses üzerine neredeyse elindeki poşetleri düşürecekti. "Çantamı bulamıyorum, bir yere mi kaldırdın?"

"Evet," diye cevapladı teyzesi, telefonu kapatmadan. "Tüm eşyaların Go Nam'ın odasının karşısındaki odada. Birazdan geliyorum... Jung Hyun."

Teyzesi az önce dediklerini daha kısık bir seste tekrarlayıp telefonu kapattığında, Jungkook hala hareketsizdi.

Elindeki poşetleri yolun üstündeki bir banka bırakıp evin ters istikametinde yürümeye başladı. Şimdi... Ne yapacaktı?

Adımlarını hızlandırdı. Teyzesi yalnız durmaması gerektiğini söylemişti, şaka gibi. Kime gidebilirdi ki? Hava kararmaya başlarken, elinde olmadan panikliyordu. Kalacak bir yeri bile yoktu.

Korktuğunun başına gelmesi ise pek uzun sürmemişti.

Takım elbiseli, bir yerlerden tanıdık gelen iki adam, Jungkook'un omzuna dokunup onun kendilerine bakmasını sağlarken, genç oğlan kapşonunu tekrar başına geçirmediği için kendisine küfrediyordu.

"Hey Jeon," diyerek sırıtmaya başlayan koca cüsseli adam, diğerine göz kırptı. "Cidden aptalsın, abinden kaçman kocaman bir hataydı."

Jungkook ne yapacağını bilemez bir haldeydi ama bunu belli etmeden kaşlarını çatıp, "Abime yaptığım bu kocaman hatadan dolayı bir pişmanlık duymadığımı da iletirsiniz o zaman," diyerek bir adım gerilediğinde, adam karşılık olarak pis bir şekilde güldü.

"Bizi abinin gönderdiğini mi düşünüyorsun?"

Jungkook sessiz kaldı. Bacakları ardına bakmadan koşmak için yeterli enerjiye sahipti ama doğru zamanı beklemeliydi.

"Sen gerçekten kocaman bir aptalsın." İkinci kez bu cümleyi kuran adam, parmaklarını gerip genç oğlana doğru bir adım attı. "Abinin yaptıklarının bedelini ödeyecek olman üzücü. Ama nasıl olur da bir kere bile... Abinin senden bu kadar nefret etmediğini düşünemezsin?"

"Ne?" Jungkook'un verebildiği tek tepki buydu.

"Sana kötü davranıyordu, değil mi? Bunu seni korumaya çalıştığı için yaptığının farkında bile değildin."

Jungkook gergin bir kahkaha attı. "Korumak için mi?" Hırkasının önünü kapatıp koşacağı yönü belirlerken başını yana doğru eğdi. "Sizin gibi adamları bana göndererek beni koruyor muydu yani?"

Koca cüsseli olan, nispeten daha güçsüz duran diğerini dirseğiyle dürtüp kahkaha attı. "Hala bizi abisinin gönderdiğini sanıyor!"

"Ya aptal çocuk..." Genç oğlan, bakışlarını kaldırımın kenarına parkedilmiş siyah bir Mercedes' ten inen, oldukça şık görünümlü adama yöneltti. "Jeon Jung Hyun, sevgili abin, asla seni benzetmesi için adamlar tutup yollamazdı, yollamadı."

Jungkook kötü bir üçgenin içinde kalmış gibi hissesiyordu kendini, birilerinden darbe almadan kaçması imkansız gibiydi. Ama bu adamların söyledikleri... "Sen kimsin?"

"Ah, abin beni çok iyi tanıyor, Jungkook. O şu an buralarda olmalı. Görürsen onunla konuşmak istediğimi söyle olur mu?" Abisinin yaşlarında olan genç adam gülümseyip, "Seninle tanıştığıma memnun oldum," diyerek devam etti. "Bundan sonra sık sık görüşeceğiz gibi duruyor. Abin kadar yakışıklıymışsın, yazık olacak. Ama alışık olmalısın, değil mi?"

Jungkook hiç olmadığı kadar gerilirken, olanları birleştirmeyi bir türlü başaramıyordu. Genç adam, diğerlerine bir baş hareketiyle komut verip, "Tekrar görüşmek üzere, Jeon Jungkook," diyerek arabasına geri binip buradan uzaklaştı.

Sayısı birden çoğalan adamlarsa, genç oğlana doğru yürürken Jungkook sadece koşmaya başladı. Bir yerde yakalanacaktı, bu kaçınılmazdı. Bir yerde fena şekilde dayak yiyecekti, bunun acısı şu an umrunda bile değildi.

Az önce söylenenler, bütünüyle kafasını karıştırırken; nereye gittiğini biliyor ama görmezden geliyordu.

Bu kadar zaman... Yanlış kişiye sinirlenmiş, yanlış bir nedenden dolayı yanlış kişi için hayatını mahvetmiş olamazdı, değil mi?

Jungkook, köşeyi dönecekken, cüssesine rağmen hızlı koşan bir tanesi onu yakalamış, bir dükkanın kapalı kepenklerine doğru onu savurmuştu.

Bunun üzerine ardı arkası kesilmeden hissettiği acı gözlerini doldururken son kez kaçmaya yeltenmiş ama başarısız olunce pes etmişti.

Ardından kimsesiz olduğunu düşündüğü sokağın başından buraya doğru birilerinin geldiğini görmüş ama bunun kesinlikle bir hayal olduğuna kendini inandırmayı başarmıştı. Artık karşı koymuyor, sesini çıkarmıyor ve bedenine indirilen onlarca darbeye karşı hareket bile etmiyordu.

Adam haklıydı, buna alışık olmalıydı. Ama neden bu sefer bu kadar acıtıyordu?

Gözleri istemsizce kapandığında, etraftaki sesler çoğalmıştı ama umursamadı. Adamların zorla ayakta tuttuğu bedeni darbelerin kesilmesiyle yere yığılırken, bilinci yavaş yavaş kapanıyordu.

"Jungkook!"

~~~~~~~~~~

Böyle yerlerde kesmeyi çok severim xjxknzks biliyorum, kısa oldu ama resmen Bangtan tarihinde bir ilk yapıp aynı gün içinde iki tane bölüm yayımladım ~~ Bu yüzden bence o küçük yıldıza basıp, yorumlarda istediğiniz her şeyi söyleyerek beni mutlu edebilirsiniz djknzks sizi cidden seviyorum, görüşmek üzere *^*

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin