38

5.5K 491 56
                                    

"AMA-"

"Nöbetçi sensin, Seo Rin. İtiraz etme, an itibariyle öyle bir hakkın yok."

Bay Kwang Su, elime okuldaki 23 sınıfa, 2 öğretmenler odasına ve idari kattaki 8 görevliye tek tek dağıtmam gereken belgeleri elime tutuştururken, hiç de acımayan gözlerle beni bir kere daha süzdü. "Belgelere dikkat et. Sınıf yoklamalarını al ve bana getir. 1 saat içinde yanımda ol, yapman gereken çok şey var."

"Neden bu kadar yoğun?" diye fısıldadım ama duymasını beklemiyordum, cidden!

"Yakında okulun 50. yıl dönümü. Büyük bir kutlama yapılacak... Her şeyin tastamam olması gerekiyor çünkü! Hadi, hadi!"

Neden aniden sesini yükselttiğini anlayamamıştım ama en azından belgeleri kısa bir süreliğine geri verip çantamı sınıfa bırakmak için izin aldığımda etraftaki insanlar bize bakıp duruyordu.

Zaten zorla geldiğim okulda, bir de sabah sabah okulumuzun nadide çatlak öğretmenlerinden biri olan Bay Kwang Su'ya rastlamış, ona günaydın deme gafletinde bulunmuştum. Halbuki onu görür görmez köşe bucak kaçmam gerekirdi.

Eh, bu nöbetçi işlerinden falan sorumlu okulun en gereksiz ama aynı zamanda en gerekli insanı da bana karşılık olarak daha ben sınıfıma bile girmeden yığınla iş yüklemişti.

Sinirle oflaya puflaya sınıfa girip çantamı sıraya bıraktım. Hyun Bi bugün gelmeyecekti. Daha ne kadar kötü bir gün olabilirdi ki?

"Seo Rin, kolay gelsin!" Sınıfa yeni gelen kızlardan biri gülümseyerek bana döndüğünde aynı şekilde karşılık verdim. "Nöbetçi olmuşsun..."

"Ah, evet! Çok yorulac-"

"Çantanı oradan al."

Cümlemi yarıda kesmeme sebep olan sese döndüm. Harika. Harika bir sabah, gerçekten.

Seul Hae, ağırlığını tek ayağı üzerine verip başını yana eğdi. "Çantanı oradan al, dedim."

"Pardon?"

"Orada artık başka birisi oturuyor."

"Buna sen mi karar verdin?" Çantamın içinden temsilen bir fizik kitabı çıkartıp masaya koydum. "Ne yazık, umrumda bile değil."

"Seo Rin-"

"Choi Seul Hae." Net sesimle onu bastırdığımda, bir santimini bile kapatmayı düşünmediği bacaklarıyla hızlı bir ritim tutmaya başladığını farketmiştim. "Bana emir veremeyeceğini anlamadın mı hala?"

"Bilmem, emin olmak için tekrar anlatmak ister misin?" Bana doğru bir adım attı ama resmen tereddüt kusuyordu.

"Bu sefer anlayacaksan neden olmasın?" Ben de ona doğru bir adım attığım an, bileğimde hissettiğim soğuk parmaklar beni geri çekmişti.

"Sana o sıranın artık dolu olduğunu söylüyor, duymuyor musun?"

Lanet olsun.

"Jungkook?" En az benim kadar şaşıran Seul Hae hemen toparlandı. "Bugün geç kaldın, bir şey mi oldu?"

Jungkook, başını iki yana sallayıp buz gibi bakışlarıyla bana baktı ve ardından çantamı ve kitabımı bir öndeki sıraya yerleştirdi. "Bundan sonra burada oturmanda sakınca yoktur umarım."

"Sen..."

"Mümkünse sessiz olun, ikiniz de." Jungkook, ben hala şok içindeyken susmayıp yapıyor olduğu şeyi devam ettiriyorken, sadece onu izledim.

Neydi bu?

"Nöbetçi olduğunu duydum, bugün bir kaç derse girmeyeceğim." Bakışlarını kaçırıp benim sırama oturdu ve başını kolları arasına gömmeden bir kaç saniye önce ekledi: "Bunu gidip de öğretmenlere bildirme, tamam mı?"

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin