Heey~ Ben geldim kk Bu kadar beklettiğim için çok üzgünüm ama cidden elimde olan sebeplerden dolayı değildi bu gecikme. Hepinize bu konuda bu kadar sabırlı olduğunuz, beklediğiniz ve en başından beri bu hikayeyi desteklediğiniz için çok teşekkür ederim. Güzel yorumlarınız için hepinize minnettarım, onları hiç eksik etmeyin♡
İyi okumalar!!
**
"Taş, kağıt, makas!"
"6-2, Tae. Beni asla yenemezsin."
"Yeniden." Tae Hyung, anlamsızca artan hırsıyla hala kazanma şansının olduğuna inanarak elini hazır hale getirdi. Başta oyunu teklif eden oydu -sırt çantasını Jimin'e taşıttırmak gibi bir amaç güdüyordu- ama yeniliyor olduğundan korkarım ki kendi sırt çantasına ek, bir de Jimin'inkini taşımak zorunda kalacaktı.
Onların oyunuyla daha fazla ilgilenmeden arabanın camını araladım ve sessizce bu sabah duyduklarımı tekrar analiz etmeye başladım.
Jung Hyun sabahın çok erken saatlerinde gelip -erken derken, ciddi manada erken, hava yeni yeni aydınlanıyordu- bizi ayağa dikerek Jungkook'la ilgili ne var ne yok aktarmıştı. Onu sonlara doğru hala can kulağıyla dinleyen sadece bir iki kişiydik gerçi, özellikle Suga dinlerken- yani uyurken Jung Hyun'un karşısında horlamaya başlayacak diye korkmamış değildim.
Jungkook.
Ona kızıyordum ama kızamıyordum da. Beni böylesine anlamsız bir çelişkiye düşürdüğü için bile kızgın olamıyordum. Sadece gidip ona sarılmak, her şeyin geçtiğini, artık hepimizin güvende olduğunu söylemek ve kolundan tutup onu Kore'ye geri götürmek istiyordum. Belki yolda biraz onu bir daha gitmek diye bir fiili düşünmesin diye birazcık hırpalar, içimde biriken her şeyi azıcık fiziksel şiddete başvurarak kusabilirdim ama bunlar teferruattı tabi.
Jungkook'un tehdit edildiğini biliyordum. Woo Jun, onu ölümle tehdit edeceğini ilk önce bana söylemişti ama bunu o gece hallettiler sanmıştım. Jung Hyun'un bile kardeşinin tehdit edildiğini sonradan öğrendiğini, Bangtan'ın bile bu tehdit olayından haberinin olmadığını bilmiyordum.
Hepsi öğrenince buz kesilmişti.
Bunu nasıl onlara söylememiş olmamı sorgulamışlar, Jungkook'a karşı yeniden yumuşamaya başlamışlardı ama bu iyiydi. Ona ne kadar olumlu adım atarlarsa, onu çekmemiz o kadar kolay olurdu.
Çocuklar, benim kaçırıldığım yere geldikleri gece, sadece yakalandıkları için biraz heyecanlanmış ve benim için korkmuşlar -malum, Jungkook görünürde beni bile isteye Woo Jun'a teslim etmişti- ama o gece Jungkook'un son gecesi olma ihtimalini akıllarına dahi getirmemişler. Jungkook'un aslında kendi kafasına estiği gibi davranmadığını, boşuna ona haksızlık ettiklerini görünce gözle görülür bir şekilde suçluluk duygusuyla dolup taşmışlardı.
Jungkook'un benim kurtulduğum geceden itibaren gideceği güne kadar Bangtan'ın geri kalanına olabildiğince soğuk davranması, herkesi kendinden itmesi, şimdi çocukların mantığına yatıp, kızgınlarını bir nebze olsun dindirebiliyordu fakat sonrasında hala hatırlarından çıkaramadıkları bir olay daha vardı ki, gerçekleri tam anlamıyla öğrendiklerinde bu onları daha ağır bir yükün altına itmişti.
Jungkook sarhoş bir şekilde eve gelip, "Düşüyorum diyorum size, beni neden tutmuyorsunuz?" diye bağırdığında ciddiydi. Yardıma ihtiyacı vardı ama bizim tek yaptığımız akibetinden pek emin olamadığımız bir plana sığınıp, öylece tek başına gitmesine izin vermekti. Evet, onun yanına geri gelecektik ama tek başına gitmesine izin vermiştik işte.