"Sessiz ol, sessiz, sessiz!"
Hyun Bi'nin sesini alçaltmaya çalışırken çantama bir kitap daha koydum, Jungkook'a lazım olacaktı. Nihayet geri dönebilen Hyun Bi'ye onun yokluğunda olan her şeyi anlatmış, Tae Hyung hakkında yeni öğrendiğim bolca bilgiyi aktarmıştım. Derin bir nefes aldıktan sonra, "Hepsi bu kadar," diye bitirdim.
"Peki, Tae Hyung yaralandı mı? O iyi mi? Sen onların elinden nasıl kurtuldun?"
"Zor olmadı," diyerek sandalyeye oturdum. Babam gideceği için evde yalnız kalmamam adına bu geceyi bizde geçirecekti ama ilk önce Jungkook'un kaldığı eve uğramamız gerekiyordu. "Jungkook'u aldıklarında beni bıraktılar. Tae Hyung da diğerleriyle beraber o adamları durdurmaya çalıştı ama iyi. Hala B.A.P'yle Bangtan arasında ne var anlayamıyorum..."
"Onların size yardım ettiğini söyledin, değil mi?" Hyun Bi, parmaklarını çenesinin altına yerleştirerek düşünüyormuş gibi yaptı. "Sanırım söylentiler doğru."
"Ne söylentisi?"
"B.A.P ve BTS'in daha önceden beraber olduğu fakat sonradan bir şeyler yüzünden ayrıldıkları söylentisi..."
"Daha önceden beraberler miymiş?" Bir kahkaha attım. "Ne o, Kore'nin en kalabalık grubunu oluşturmaya falan mı çalışıyorlarmış?"
"Yah, ciddi ol." Hyun Bi de hafifçe gülerken bir kaç saniye içinde ciddi bir ifade takınmayı başarabilmişti. "Öyle değil. Biliyorsun eskiden farklı okullardaydılar zaten ama beraber takılıyorlarmış. O zamanlar alt sınıf oldukları için kendilerini tam anlamıyla gösteremediklerinden fazla tanınmıyorlardı. Yani geçmişleri hakkında pek fazla bilgimiz yok. Sadece eskiden iyi geçindikleri hakkında bir söylenti var, o kadar."
"Daha sonra bu olayın gerçeğini öğrenmek için bir yol arayacağım," diyerek sırıttım. "Ama şu an Jungkook'a gidip onu sınava çalıştırmalıyız. Ve sen de geliyorsun çünkü Tae Hyung da orada olacak."
Hyun Bi, sesli bir şekilde güldü. "Ben yokken başka şeyler de oldu, değil mi? Neden anlatmıyorsun? Neden durup dururken Bangtan'la bu kadar iyi geçinir oldun sen?"
"D-durup dururken mi?" Lanet olsun, sesim titremişti.
"Ne zaman birinden hoşlanacağını merak ediyordum..." Hyun Bi'nin dediklerine karşılık gözlerim kocaman açılırken, bir sonraki hamlemin ne olacağı konusunda ciddi endişelerim vardı. "Demek zamanı gelmiş."
"Ne?"
"Jungkook'tan hoşlanıyorsun, değil mi? Büyük ihtimalle o da sana karşı boş değildir. Bana anlatmadığın bir şeyler daha var..."
Ve kendimi daha fazla tutamayıp yüksek sesli bir kahkaha patlatmıştım. Duraksamadan gülüyor, yaşaran gözlerimi siliyordum.
"Acaba... Delirmiş olabilir misin?" diyerek tuhaf bakışlarıyla bana yaklaşan Hyun Bi, elini omzuma koydu. "Yang Seo Rin, derhal bana-"
"JUNGKOOK VE BEN Mİ?"
"Niye bu kadar tepki gösterdin ki?"
"Jungkook ve ben mi?" Aynı soruyu bu sefer daha sakin sorup derin bir nefes alarak ciddi bir ifadeyi yüzüme yerleştirdim. "Neden böyle düşündüğünü sormayacağım bile."
"O zaman o çocuğun seni fazlasıyla önemsediğinin çok belli olduğunu söyleyemeyeceğim ne yazık ki."
Son dediklerini mümkün olduğunca duymamış gibi yaparak buz gibi suyu kafama diktim. "Sence trigonometrik fonksiyonları, konu sınav olunca birden hiperaktif kesilen Jungkook'a anlatmam ne kadar süremi alır?"
