44

5.8K 496 119
                                        

"...Ve belki içinizden birilerinin gerçekten üniversite okuma hayalleri falan vardır da üniversite sınavıyla ilgileniyordur diye söylüyorum..."

Bay Lee, hayat enerjisi çekilmişçesine tükenmiş ve umudunu kesmiş bir şekilde fizikte işliyor olduğumuz konuyla ilgili son bir kaç şey daha söyledi ama onu dinleyen tek kişi en önde oturan, sınıfımızın nadide ineği olmuştu.

Hayır ama gerçekten felaket bir şekilde uykum geliyordu.

Tüm o amaçsızca dönen makaralar, güya kazanç sağlamak isteyen kaldıraçlar, lanet olası eğik düzlemler...

Her zaman dakik olan Bay Lee, son iki kelimesini söyledikten bir kaç saniye sonra çalan zil üzerine başımı sıraya gömüp kapşonumu başıma geçirdim.

Zihnim, hiç bir gücün beni bu saatten sonra ayakta tutamayacağı bilgisini bilincime yavaş yavaş işlerken Jeon Jungkook'tan habersiz olmalıydı.

"Hey, Yang Seo Rin~"

"Beni rahat bırak..." diye fısıldadım boğuk sesimle. Amma da cesur biri olmalıydım ki, sırf Bangtan'dan Jeon Jungkook'u -artık öğrenmiştim, ona bir de Golden Maknae diyorlardı- görmek için sınıfın önünde kümelenen gruplar vardı fakat ben, bana karşılıksız verilen bu fırsatı elimin tersiyle itiyordum.

Gülme sesini işittim. "Burada kalıp 10 dakika boyunca uyumayı düşünmüyorsun heralde?"

Derin bir nefes aldım ve başımı ondan tarafa döndürdüm. "Tam da öyle yapacağım."

Dün geldiğimde Seul Hae'nin yanındaki sıradan kalkmış, benimkine oturmuştu. Hem de zorla. Teslim etmem gereken performans ödevleri olduğu için çantam hayli ağırdı o yüzden yanımdaki boş sırayı çantam için ayırmıştım -Hyun Bi yarın gelecekti- ama Jungkook gelmiş, çantamı koyacak başka bir yer bulup yanıma yerleşmişti.

Üstelik çok fazla dikkatimi dağıtıyordu.

Derste sıkıldığında hareketlenir, kalemlerle ritim tutar, sürekli saati kontrol edip sıraya bir şeyler karalardı. Saçlarıyla oynar, bazen de şarkılar mırıldanırdı. Her ders benimle konuşacak bir konu bulduğu için de çoğu hocadan azar işitirdik ama o sadece buna gülerek karşılık verirdi.

"Bugün gelecek misin?" diye sordu beni bulunduğum yerden harekete geçirmekten vazgeçtiğini gösterircesine. Seul Hae'nin lüzumsuz bir gürültü çıkartıp sınıftan çıktığını farkedebilmiştim.

"Bilmem," diye yanıtlayıp kıkırdadım. "Gelmeli miyim?"

"Bilmem..." Aynı şekilde cevap vermesi üzerine o da gülümsedi. "Artık derse ihtiyacım yok gibi?"

"Yok mu?" Bir hızla başımı sıradan kaldırmıştım ki anında gülmeye başladı. "Daha kinetik enerjiyle potansiyel enerjinin farkını bilmiyorsun ve derse ihtiyacın olmadığını mı söylüyorsun? Üstelik bu ikisinin farkını bilmen yetmiyor, onların formülleri ve soruları da var!"

Gülmeye devam ediyordu, bense kendimi tutamıyordum. Sınıfta kalanların bize dönüp tuhaf tuhaf bakması da hiç hoş değildi gerçi.

"Tamam tamam..." diyerek nefes aldı ve oturuşunu dikleştirdi. "Derslerimi bu kadar önemsediğini bilmiyordum..."

"Öyle d-"

"KOOK!"

Savunmamı yarıda kesen ses Kim Tae Hyung'a aitti. İkimiz birden ona döndüğümüzde, Jungkook neşeyle, "Hyung..." diye karşılık vermişti fakat nefes nefese olan Tae Hyung, hiç de güzel gününde gibi gözükmüyordu.

Gömleğinin üstten en az 3 düğmesi açılmış, lacivert kravatı epey bir genişlemişti.

Jungkook hemen ayağa kalkıp onun yanına gittiğinde ben de peşine düştüm.

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin