"Baba?"
Her seferinde daha da tizleşiyormuş gibi gelen polis siren sesleri, muhattaplarının kulaklarını delmek istercesine gittikçe yakınlaşıyordu.
Yeon Kwang Do oğluna güçlü bir tokat atmadan önce son duyulan emir, terasta zorla tutulan gençlerin serbest bırakılması üzerineydi.
Artık göklere yükselen onlarca arabanın siren sesleri, megafonla bir defalığına bastırılmıştı. Binanın etrafının sarılı olduğu, buradan suçlu kimsenin kaçamayacağı duyuruluyordu.
Fakat bu duyuruyu zerre umursayan yoktu. Her biri yeterince yoğun öyle bir duygu karmaşası hakimdi ki şu an bulundukları yere, kimse ağzını açıp da tek kelime edemiyordu.
Kalbi çoktan buz tutmuş olan Woo Jun, gerçekle yüzleşirken bunun acıttığını hissedecekti; arkadaşlarının tehlikede olduğunu bilen bir grup çocuk panikleyecek, Woo Jun'un psikopatça tavırlarının getirilerinden korkacaktı.
Neredeyse tüm sorumluluğu üstüne almış Jeon Jungkook bir iki saniyeliğine gökyüzüne bakacak ve orada kaybolacaktı. Kocaman bir hiçten korumak için vazgeçtiği sevgisi, omuzlarına kaldırması güç bir yük yüklerken ciğerleri hava için çırpınacaktı.
Jungkook, ilk defa tattığı o güzel hissin sahibini öylece tehlikeye atarken tutunduğu tek bir umut, şu an için güvendiği tek bir kişi vardı.
Polisler katlara dağılmış, terasa geldiklerindeyse ellerinde tuttukları silahı herhangi bir tehlikeyi önlemek amacıyla korumalara ve henüz babasının yaşadığı gerçeğini sindirememiş Woo Jun'a yöneltmişlerdi.
Jungkook yanıyordu. Biraz önce sarfettiği sözler, kırdığı- hayır, paramparça ettiği o kalp, bu kadar insanı tehlikeye atmanın getirdiği vicdan azabı onu dibi olmayan bir çukura itmişti. Her kademede oksijen daha da tükeniyor, çukur daralıyor gibiydi ama asla bu düşüşün sonu gelmiyordu.
Gelmeyecekti, bunu çok iyi biliyordu.
Polisler, ana karakterler dahilindeki tüm hikayeye Jeon Jung Hyun sayesinde hakimlerdi, geriye kalan tek şey Yeon Ailesi'ni soruşturmaya sokmak ve buradaki herkesin ifadesini almak olacaktı.
İfade işi, henüz çoğunun reşit olmamasından dolayı, biraz da Jeon baskısıyla bir daha yapılmamak üzere ertelenirken yavaş yavaş terasın boşalmasını bekleyeceklerdi.
Yeon Woo Jun zorla kapıya götürülecek, bu işin sonunu getireceğini, intikamını mutlaka alacağını haykıracaktı.
Siren sesleri uzaklaşırken, Yong Guk'a Dae Hyun'dan Hyun Bi ve Seo Rin'in güvende olduğunu söyleyen bir mesaj gelecekti.
Herkes bu mesajla rahatlarken Jungkook, destek almak için duvardan tutunacaktı. Seo Rin güvendeydi ama kendisi bir daha sarılamayacağı o sıcaklığı sonsuza dek kaybetmişti.
Arkadaşları ve abisi kendisini izliyor, ağzından çıkacak tek bir kelimeyi bekliyordu. "Gidelim," diyecekti Jungkook. Sesi çatlayıp tuzla buz olurken, bir daha kullanılmamak üzere rafa kaldırmak istediği o mükemmel tınısını kaybetmişti.
Bu gece çok fazla şey kaybetmişti.
Herkes teker teker kapıya yönelirken Jung Hyun, yavaş adımlarla kardeşine doğru gelecek ve ona hiç sarılmadığı gibi sarılacaktı.
"Çok üzgünüm," diyecekti sonra. "Sana bunları yaşattığım için çok üzgünüm."
Jung Hyun cevap alamayacaktı. Genç oğlan kimseye içindeki yangını betimleyemez, kimseden içini ferahlatmasını isteyemezdi. Çoğu kişi her şeyin bittiğini, Seo Rin'i yeniden adamların eline boşu boşuna verdiklerini düşünüyordu. Kwang Do'nun hemen arkasından polisler geldiği için Seo Rin'e zarar veremezlerdi zaten, genel düşünce buydu.
