"Bir keresinde Jungkook, ona yara bandı yapıştırmak istedi diye Hye Shin'le kavga etmişti..."
Suga eski günleri hatırlatıp gülerken, hafiflemiş hissediyordu. Jungkook iyiydi, buradaydı, ailevi meselelerini düzeltiyordu. Ciddi bir tehlikenin içinde olsa da... En azından yanlarındaydı.
"Seo Rin'e bu yüzden acıyorum, Jungkook onu zorluyor olmalı." Jimin, sandivicinden bir ısırık daha alırken, dolu ağzını umursamadan devam edecekti ki, varlığını unuttukları Jung Hyun, "Seo Rin... Onu nereden tanıyorsunuz?" diye sorarak araya girdi.
"Okuldan."
Jin, endişeyle gözünü koridora iliştirdi. Az önce zorla Jungkook'u yüzünü temizlemesi için banyoya gönderip, bir de peşine kabul ettirmeyi başarırsa pansuman yapması için Seo Rin'i takmışlardı. 15 dakikayı geçiyordu ama o ikisinden tek bir ses bile çıkmamıştı.
"Ben sağlıklı bir şeyler pişirmeye gideceğim..." Jin, diğerlerinin yediği tüm o boş cips paketlerine, jelibon ambalajlarına, kek paketlerine ve hazır ramen kutularına bakıp yüzünü ekşitti. "Gecenin bir yarısı mide spazmı geçirirseniz kesinlikle sizinle ilgilenmeyeceğim, haberiniz olsun."
"Endişelenme..." diyerek çaktırmadan Jimin'in sandivicinden bir ısırık alan Tae Hyung sırıttı. Jimin'in tepkisiyse komikti, odada bulunan ama pek sessizliğinden taviz vermeyen Jung Hyun bile gülmüştü.
"Tabi, tabi..." Jin, zorla ayağa kalkıp yerdeki sırt çantalarından yol bulmaya çalıştı. "Yarın karnınızı tutarak dolaştığınızda size acımayacağım."
Üyelerin arasında en çok sağlığı önemseyen kişi Jin'di. Aksi gibi Jungkook da sırf bu zaafına hasar vermek için her gün bir yerlerini yaralayıp gelirdi sanki ama... Artık yanında olduğundan bu bile önemli değildi.
Mutfağa gidecekken yolunu değiştirip küçük banyoya doğru adımlarını hızlandırdı. Jungkook ve Seo Rin, orada cidden gereğinden fazla kalmışlardı.
Kapı aralıktı ve Seo Rin, Jungkook'a hareketsiz durmasını söylüyordu. Jin, sessizce içeri bakıp her şeyin yolunda olduğunu, Seo Rin'in hala Jungkook'un yaralarına pansuman yaptığını görünce rahatlayıp geri dönecekti ki, tam o sırada bir şey oldu.
Jungkook, Seo Rin'in elindeki pamuğa çok odaklandığı bir sırada onu belinden kavrayıp kucağına oturtmuştu. Sonrasında bir şeyler söylemiş, Seo Rin'in kalkmasını engelleyerek o haline rağmen gülümsemişti. Buzu eline alıp başını ona yaslarken huzurlu görünüyordu.
Jin, daha fazlasını izlemesine gerek olmadığına kanaat getirip mutfağa döndüğünde tezgaha yaslanıp öylece boş duvara baktı.
Jungkook, son zamanlarda değişmişti. Artık daha olgundu, yaşadığı tüm o acı olaylara göğüs gerebiliyordu. Cesurdu.
Jin, o ikisinin arasında bir şeyler olduğunu zaten tahmin ediyordu. Jungkook, Seo Rin'i kendisinin yaralanması pahasına da olsa hoparlör faciasından kurtarmıştı, bir gününü onunla beraber geçirip okula gelmemişti, en son dün o adamlar tarafından götürülmeden önce Seo Rin'i koruyabilmek için her şeyi yapmıştı... Bunların hepsi ciddi birer kanıttı zaten.
Fakat... O hala Kookie'ydi işte. Henüz daha küçükken kendisini oyunlarına almıyorlar diye tüm oyunu mahvetmeye çalışan, yaş farkından dolayı bazı şeyleri tek başına yapamadığı için huysuzlanan, şarkı söylemeyi seven, Hoseok'tan dans öğrenebilmek için her fırsatı kollayan küçük bir çocuk.
Şimdi bir ihtimal o çocuk... Yoğun geçen bu hayatına rağmen birinden mi hoşlanıyordu?
Gülümsedi. O ikisi birbirlerine yakışıyorlardı.
Sonunda yemek yapma aşamasına girişmek istediğinde, mutfağa aniden Seo Rin girdi. Farkında mıydı bilmiyordu, ama yanakları daha fazla kızarık olamazdı.
"Yardıma ihtiyacın var mı?"
"Ah evet..." Jin, hiç ihtiyacı olmamasına rağmen üç havuç çıkartıp Seo Rin'e uzattığında kafasındaki soru işaretlerini diğer çocuklar buraya doluşmadan yok etmeye çoktan karar vermişti. "Bunları rendeler misin?"
Genç kız saçlarını geriye atıp havuçları aldı ve sessizce rendelemeye başladı.
"Seo Rin..." Jin, boğazını temizlemek amaçlı öksürdükten sonra ellerini havluya silip tezgaha yaslanarak ona dönmüştü. "Jungkook'la aranızda bir şeyler var, değil mi?"
Ve Seo Rin, daha soru bitmeden parmaklarını rendeyle yaraladığından, ortamdaki tüm büyü toz bulutları gibi dağılmıştı.
"Yah, Seo Rin! Ellerin!"
~