19

6.3K 518 15
                                    

Jungkook, teyzesi okuldan dönüp Go Nam'la ilgilenmeye başlayınca yürüyüş yapmak istediğini söyleyerek dışarı çıktı. Siyah kapşonunu başına geçirmiş, bu civarlarda oturan her hangi bir tanıdığıyla karşılaşmamak için de başını eğerek yürümeye başlamıştı ama nereye gittiği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.

Teyzesi sabah söylemeyi unuttuğu şeyi daha sonra hatırlayıp ona telefon açınca neredeyse kalp krizi geçirecekti. Bunun sebebiyse, Tae Hyung'un teyzesinin evine geleceğiydi. Yaz tatili boyunca canının sıkıldığı her zaman Go Nam'la vakit geçirmeye gelir, Yi Bo'nun meşgul olduğu zamanlarda da minik kıza bakıcılık yaparmış. Kendi isteği, hür iradesiyle.

Bugün de okul çıkışında Yi Bo'nun bir kaç saatlik bir işi olacağından, günler öncesinden Tae Hyung'a haber vermiş ve diğerleriyle birlikte de olsa Go Nam'a bakmalarını rica etmişti. Yani eğer her şey yolunda gitmiş olsaydı, Jungkook'un haberi bile olmadan onlar eve gelecek ve kuzeniyle zaman geçireceklerdi. Genç oğlan o an evden gitse ya da bir yerlere saklansa dahi hiç şüphesiz Go Nam, Jungkook'un geri geldiğini onlara söylerdi.

Hatta belki Go Nam'ın söylemesine gerek bile kalmazdı; çünkü onlara kapıyı açan kendisi olurdu.

Ne tepki verirlerdi?

"Ah~" diye iç çekerek kafasını kaldırıp karanlık gökyüzüne baktı Jungkook. "Neden bu kadar zor?"

Neyse ki gelmemişlerdi ve teyzesi bunun nedeni olarak da Tae Hyung'un bir işinin çıktığını öne sürerek, onun asıl gelememe nedenini geçiştirmeye çalışmıştı ama genç oğlan bu nedene inanmayıp üsteleyince açıklamak zorunda kalmışlardı. Teyzesi çocuk gibi her şeyi ses tonundan belli ederdi.

"Kavga ettiler," demişti Yi Bo telefonda sessizce. "Biliyorsun, o okulla birleştik, yani sizin B.A.P dediğiniz şu çocuklar da burada. Sabah bir şey yüzünden tartışmışlar ve... Böyle oldu. Okuldan sonra cezaya kalacaklar ve sonra da hepsine eve gitmelerini söyledim. Dinlenmeleri gerekiyor. Yani oraya gelmiyorlar. Tae Hyung da diğerleri de Go Nam'a o halde gözükmek istemez zaten."

Acaba yine B.A.P ne yapmıştı da hepsini birden kızdırıp okulda cezaya kalmalarına neden olmuştu? Ne kadar kafasını dağıtmaya çalışırsa çalışsın kendini onları düşünmekten alıkoyamıyordu. Ciddi anlamda bir yerlerini inciten olmamıştır, değil mi? Genç oğlan tekrar derin bir nefes alıp içindeki sıkıntıyı bastırmak istedi. Jimin belli etmese de dövüştükten sonra başı dönüyor, o da iyidir değil mi?

Hepsi iyidir, değil mi?

"Önüne baksana!"

Genç oğlan, korna sesiyle irkilip hemen geri bir adım atınca kendisini ezip geçmek üzere olan arabanın şoförü hala söylenmeye devam ediyordu ama aldırmadı. Kulaklıklarını takıp All In My Head şarkısını başlattıktan sonra da yolun karşısındaki markete girerek etrafını biraz inceleyince buradaki ahjummanın bile değişmemiş olmasına karşın gülümsedi.

Buraya gelip hep beraber bütün reyonları alt üst ettikten sonra o ahjummadan azar işitmeyi bile özlemişti. Genelde son anda yetişmeyi başarıp hepsini kurtaran kişi, Hye Shin Noona'sı olurdu. Sonra eve gidince böyle çocukça davrandıkları için onları en az ahjumma kadar azarlar fakat ardından Suga'yla göz göze geldiği anda gülmeye başlardı. Tüm ciddiyeti yerle bir olunca da sanki suçlusu onlarmış gibi agresifleşir, o zaman da en küçükleri Jungkook'la uğraşırdı.

Genç oğlan, marketin sahip olup olabileceği tüm bu anıları bir kenara iterek, çikolata reyonunun önünde durup fındıklı her hangi bir tanesini eline aldığında midesinin nasıl bir açlıkla kıvrandığını farketti.

Çikolatayı ödemek için kasaya doğru gidiyordu ki birinin adını seslendiği düşüncesine kapılıp kulaklıklarını kulağından çekerek etrafına bakınmaya başladı.

"Tanrım," diye fısıldıyordu bir yandan da kendi kendine. "Şu an en son istediğim şey biriyle karşılaşmak..."

Neyse ki çevrede sadece onu tanıma ihtimali bile bulunmayan yaşlı bir adam ve kakaolu keki alışveriş sepetine koyan küçük bir kız çocuğu vardı. Rahat bir nefes verip -ahjummanın durmadığı kasada- ödemeyi yaptı ve sonra da çikolatayı yiyerek riskli olduğunu bilse de o eve doğru yürümeye başladı. Belki orda bile değillerdi, saat baya geç olmuştu ama olsalar da bir şey değişmeyecekti. Henüz onları görecek cesareti kendinde bulamıyordu. Kendini göstermeyecekti.

Evin yakınlarına geldiğinde içinden dışarıya taşıp bütün duygularını alt üst eden heyecanını bastırmayı denemedi bile. Başarısız olacağı barizdi.

Biraz daha ilerlediğindeyse evin ışıklarının yanıyor olduğunu farketti.

Adımları bir anda yavaşladı, evin bahçesine kadar girip pencerenin yanına sessizce koğuşlandığındaysa nefesini tutmuş, bir sonraki hamlesinin ne olacağını planlamaya koyulmuştu. Cam açıktı ve hala eve perde takmamışlardı. Bir gün buna şükredeceğini nereden bilebilirdi ki?

Başını hafif bir şekilde uzatıp içeriye baktığındaysa buruk bir özlem, anında suratına yansımıştı. Hye Shin Noona'sı hariç hepsi oradaydı.

Tae Hyung, heyecanla diğerlerine bir şeyler anlatıyor; karşılık olarak da kahkaha atarak gülen Jimin'se, eliyle ağzına siper almış, belli ki gülmekten bir türlü yutamadığı yiyeceği etrafa püsmürtmemek adına ciddi bir savaş veriyordu.

Hoseok, Tae Hyung'u dinlemeyi sonuna kadar reddedip uyuklamaya çalışan Suga'yla uğraşıyordu. Sürekli ayağa kalkıyor, dans ediyor ve masanın üstündeki yiyeceklerden yiyip tekrar Suga'ya dönerek işlemini tekrarlıyordu. Suga şu an kalkıp onu tüm evin içinde kovalasa hiç şaşırmazdı.

Namjoon'sa yemeğe baya bir odaklanmış gibi duruyordu ama bir süre sonra, Jin'e bir şeyler anlatmaya başlamış, yemekteki ciddiyetine ara vermişti. Bir kaç dakika içerisinde de hepsi toparlanmış, büyük ihtimalle yine kendi icat ettikleri bir oyunu oynamaya başlamışlardı.

Genç oğlan daha ne kadar orada öylece bekleyip onları izledi, bilmiyordu. Akıp giden dakikaların farkında bile değildi. Onları özlemişti; bu, yaşadığı duygu karmaşasından sağ kurtulup gün yüzüne çıkabilen tek düşüncesiydi.

Gülüyor, eğleniyorlardı. Jungkook'un orda olup olmaması bir şey ifade ediyor gibi gözükmüyordu. Burukça tekrar gülümsedi genç oğlan, kendisinin yokluğu onların mutluluğuna engel olmamıştı demek ki.

Bu iyiydi. Onları gülerken görmek iyi hissettirmişti. Onların hayatından bu sefer sonsuza kadar çıkarken, kötü hissetmeyecekti.

Son kez bakmak için bir daha hafifçe başını eğmişti ki, yere çömelerek Jimin'le göz göze gelmekten son anda kurtuldu.

Nefesini tutarak öylece bekledi. Işığın bahçe duvarına vuran gölgesindeki hareketlenmelerden, birinin cama yaklaşıp etrafa bakındığını görebiliyordu.

Hoseok, "Yah Jimin, buraya gel! Sıra sende, neye bakıyorsun?" diye seslendiğindeyse, genç oğlan ölecek gibi hissetmişti.

Neyse ki Jimin, "Geliyorum, hyung!" diye karşılık verdi. Camı kapatmadan önceyse, "Birini gördüğümü sanmıştım," diyerek genç oğlanı farketmeden diğerlerinin yanına geri dönmüştü.

Jungkook her ihtimale karşı biraz daha o vaziyette bekleyerek, kalp atışlarını ve nefes alıp verişlerini düzene sokması için kendine zaman tanıdı.

Bir kaç dakika sonra da, hızlı adımlarla evin çevresinden dolaşıp sokağa çıktı. Ama bu, yaptığı için anında pişman olduğu bir hareket olmuştu.

Yolun karşısında kaşlarını kaldırarak, altında onlarca duyguyu barındıran gözlerle ona bakan biri duruyordu. Sessizce küfretti.

"Jungkook?"

~~~~~~~~~~

Eveet, umarım beklentilerinizi karşılayan bir bölüm olmuştur! Böyle yerlerde kesmeyi seviyorum djdjcjkd ama yeni bölüm en kısa zamanda -hatta belki bugün- gelecek. Medyadaki şarkıyı dinleyin lütfen, kendisi benim favorilerimden biri olur~ Ve görüşlerinizi yorumlarda belirtirseniz, giderken yıldız şeysine basarsanız da çok mutlu olurum *^* sizi seviyorum~~

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin