61

5.7K 493 146
                                        

"Ye artık, Seo Rin."

İlk önce önümdeki dolu tabağa, sonra da tam karşımda oturmuş birazdan beni sorguya çekecekmiş gibi duran Dae Hyun'a baktım. Hyun Bi'yle beraber yaşam belirtisi göstermem için bir buçuk saattir kendilerini yırtıyorlardı fakat... Bunun için üzülmek için bile fazla yorgun, fazla mutsuz hissediyordum.

"Aç hissetmiyorum," diye fısıldadım göstermelik olarak elimde tuttuğum kaşığı bırakırken.

Buna anında karşı çıkan kişi Hyun Bi olmuştu. "Yang Seo Rin... Ne zamana kadar böyle davranacaksın?"

O geri gelene kadar, demek istemiştim ama bunu... Dile getirmemeliydim. Bilinçaltımın bana oynadığı oyunların sayısı artıyordu, bu yüzden düzgün düşünme kabiliyetim sınırlanmış gibiydi.

Beni ölüme terkettiği düşüncesi zihnimi rahatsız ediyor olsa da, bir şekilde kurtulmuştum ve bunun dolaylı yollarla... Onun sayesinde olduğunu biliyordum. Kaçırıldığımda Woo Jun'la beraberken onunla yaptığımız ilk telefon konuşmasını hatırlıyordum. Benim için fazlasıyla endişeli ve korumacıydı, Jungkook için hiç bir anlam ifade etmiyor oluşum biraz... Mantıksız geliyordu.

Ve tüm bu olanlara rağmen onu bırakamıyor, iyi olup olmadığını kontrol etmek için yanına gitmek, ona sarılmak istiyordum işte. Şu an biliyordum ki, birinin ona her şeyin yolunda olduğunu söylemesine ihtiyacı vardı. Çoğunlukla zıt, ters, kendi kafasına göre hareket etmeyi seven biri olsa da psikolojik bakımdan yardıma ihtiyacı vardı.

Onu bahane ederek yine ona gitmeye ihtiyacım vardı.

"Diğerleriyle görüştün mü?" diye sordum Dae Hyun'a. Dün geceki konuşmamızdan sonra ona Jungkook'la alakalı bir şeyler söylemeye çekiniyordum.

Yanıt olarak başını salladı. "Dün geceyi Jeon'ların evinde geçirmişler. Bugün de akşama kadar orada kalacaklarmış ama..."

Cümlenin devamındakilerden ciddi anlamda korkuyordum. Bu yüzden, "Hepsi iyi mi?" diye araya girdim ama soruma cevap almama fırsat kalmamıştı. Hyun Bi'nin bağıra bağıra çalan telefonu hepimizi yerimizden sıçratırken, arayan kişi üzerine hafifçe gülümsemeden edemedim. Tae Hyung arıyordu.

Hyun Bi'nin Dae Hyun'dan çekincesi falan yoktu tabi. Heyecanla bir kaç kez öksürüp sesindeki pürüzleri giderdiğinde nihayet aramayı cevaplandırabildi. "Efendim?"

Biraz bekleyip güldü. "Hayır..."

Dae Hyun'la birbirimize anlamsız anlamsız bakıyorken aslında ne kadar tuhaf bir durumda olduğumuzu göz ardı etmeye çalıştım. "Ah, iyi olur aslında," diyerek bana bakıp göz kırptı. "Tamam, ben diğerlerine söyleyip sana mesaj atarım."

Hyun Bi telefonu kapatınca Dae Hyun hemen yanımızdaki sehpada duran peluş oyuncağımı eline aldı. "Neden o Bangtan velediyle bu kadar samimi konuştun acaba?" Zavallı masum peluş oyuncağım daha şimdiden tehlikeyi anlayıp korumasını almış Hyun Bi'ye hedef alınınca, Dae Hyun'un evde sürdürdüğü ciddiyetinin rafa kaldırıldığını anlamıştım. "BANGTAN'LA YAKINLAŞIRSANIZ BIRAKIN BİLEYİM! YOKSA NASIL SİZE İZİN VERMEMEZLİK YAPABİLECEĞİM?!"

"Dae Hyun Oppa~" Hyun Bi, kendine kalkan olarak kapıyı seçip arkasına saklandığında şirinlik yapma çabaları Dae Hyun'un yüzünü çok tuhaf hallere sokuyordu. "Çocuklar bizi görmek istiyorlarmış, çağırdılar. Gitmezsek ayıp olur, değil mi?"

Konuşmanın devamını takip edememiştim.

B.A.P'yle ve Jungkook dışında BTS'in geri kalanıyla problem yaşayacağımı düşünmüyordum ama... Onunla bir gün karşılaşmak zorunda kalacaktım. Birbirimizden ne kadar kaçarsak kaçalım, böyle devam etmezdi.

bangtan || jeon jung kookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin