Taehyung, bir kaç adım arkasından sessizce onu takip eden Jimin'e aldırmadan yürüdü, yürüdü, yürüdü. Ağustos ayının sonlarına yaklaştıklarından; havada o çok sevdiği sonbahar kokusu hafif hafif kendini göstermeye başlamıştı ama buna bile sevinemiyordu.
Han Nehri'nin yakınındaki bir parkta durup derin bir nefes alarak, ışıl ışıl şehri ayaklarına alan eskimiş bir banka oturdu. Jimin yanına oturduğunda, çoktan bunun diğerlerinin planladığı bir şey olduğunu biliyordu. Onları masada yalnız bırakmak, onun yüzünden onlarla tekrar ve tekrar tartışmaktan nefret ediyordu ama... Zamanın bu kırıkları düzelteceğini umuyordu.
Tüm o yol boyunca sesini bile çıkartmamış Jimin; şimdi tek kolunu Taehyung'un omzuna atmış, genç oğlanı kendi dünyasından çekip çıkarmıştı. "V."
V.
Bu ismi en çok kullanan Jungkook'tu. Kullanırken, V'nin Victory'yi değil, Vasat'ı simgelediğini, yani çok havaya girmemesi gerektiğini sıkça vurgulardı.
"Hmm?"
"Konuşmaya ne dersin?" diye yavaşça, o masum sesini kullanarak Taehyung'a biraz olsun yaklaşmayı denedi genç oğlan. "Siz, bizden de öte, çocukluk arkadaşısınız. Hepimiz bunun senin için ne kadar zor olduğunun-"
"Üzgünüm." Taehyung'un bu ani çıkışı, Jimin'i şaşırtmış olsa da, aylardan sonra, pizzacıda Jungkook hakkındaki endişelerini dile getirdiğine bile seviniyordu. "Böyle davrandığım için çok üzgünüm."
"Ya! Tae," diye araya girdi genç oğlan. "Üzgün olmanı gerektirecek bir şey yok."
"Seni diğerleri gönderdi değil mi?" diye soran Taehyung ustaca konuyu değiştirdiğinde, Jimin itiraz etti.
"Hayır, hayır! Beni gönderdikleri falan yok."
Taehyung sessiz kalıp nehri izlemeye koyulmuştu ki, Jimin onu rahat bırakmadı. "Onu biraz da olsa anlamaya çalıştın mı?" diye sakince konuştu. "Yaptığını haklı bulmuyorum ama... Anlıyorum. Hiç denedin mi?"
Taehyung yine yukarılara tırmanan öfkesine aldırmadan, "Neyi anlamaya çalıştım mı?" diye sordu. "Neyi anlamaya çalışmalıymışım? Tek kelime etmeden kalkıp sizi terketsem, anlamanız gereken bir şey olur muydu?"
"Biliyorsun, abisi son zamanlarda bizimle de uğraşmaya başlamıştı. Bundan nefret ediyordu..."
"Korkak gibi davranma Jimin," diye acımasızca konuştu genç oğlan. Sonrasında fena halde pişman olacağını bilerek. "Ne zaman şikayet ettik? Bizle olursa bunun bir sorun olmayacağını söylememiş miydik? O sırf kötü hissetmesin diye neler yaptığımızı hatırlamıyor musun?"
"O hassas biri," diye araya girdi Jimin. "Kendini suçluyordu. Eğer senin özel hayatın bize zarar verseydi... Kalmaya devam eder miydin?"
"Benden o kadar kolay kurtulamazdınız." Taehyung ilk kelimesinden itibaren söylediği yalanı bir de az önce Jimin'e sert çıkışmış olma pişmanlığının yanına ekledi.
Elbette giderdi.
Onların, Bangtan'ın, tekine bile zarar veriyor olma düşüncesi, onun arkasına bile bakmadan burayı terketmesine yeterdi.
Nitekim Jimin, "Yalan söylüyorsun," dediğinde gergin bir şekilde güldü.
"Yine de bu onu haklı çıkarmaz."
"Doğru," diye fısıldadı Jimin. "En azından nerede olduğunu bilseydik..."
"Geri dönüp dönmeyeceğini..." Taehyung cümlesinin devamını getirmedi. Bir yanı Jungkook geri dönerse başka hiç bir şeyin önemli olmayacağını, bu 4 aya yakın süre boyunca yaşadıklarını unutacağını söylese de, diğer yanı onu kolay kolay affetmeyeceğine and içiyordu. Kendi içinde çelişirken Jimin, şükürler olsun ki, sessizliği bozmuştu.
