129
Sabah çevrede bir araştırma yapıp yiyebilecek bir şey aradı; ama eli boş döndü kamp alanına. Üzüntüsü ve hayal kırıklığı sardı içini ve gözlerinden yaşalar düştü bir andan yere. Biraz uyudu ve rüyasında yiyecek bulduğunu gördü. Uyandı. Rüyasında gördüğü yer buraydı. İlerledi. Ne tarafa gitmesi gerektiğini bilmiyordu, sadece ilerle diyordu içindeki ses, sonra birden ağacın altında yeni ölmüş bir karga ölüsünü buldu. Onu pişirip yedi.
Akşamdı. Kamp kurduğu alanda fırtına başlamıştı. Rüzgar deli gibi esiyordu. Ateşi söndü ve o gece çok üşüdü.
Ertesi gündü, yoldaydı.
Yine rüzgar vardı ve karşıdan esiyordu, bu zor zorlayıcı ve sinir bozucuydu. Rüzgarın da ona karşı olduğunu düşündü. Hemen sonra ustanın sözünü hatırladı: "İnsan olumsuz zihniyetli olunca dünyanın ona karşı olduğunu sanıp ileri geri konuşur, zırvalar." Güldü. İçindeki acıyı, karanlığı dağıtmak için iyi şeyler düşünmeye odakladı kafasını. Kısa bir süre sonra rüzgar kesinde rahat etti. Yağ gibi kayar gibi geldi ilerlemek.
Akşam olmuştu. Geyik leşinden aldığı et biraz kokuyordu; ama bunu yemezse de olmazdı. Ölmezdi herhalde. Kusup çıkarırdı kötü hissederse. Hem et pişince pis kokusu da gider ve zehirlenme etkisi azalırdı. Eti pişirdi ve yemeye başladı korka korka. Aldığı tat muhteşemdi. Kupada ısıttığı sıcak suyu da içiyordu.
Yemekten sonra kendine gelmişti ve işe girişti.
Botları su almıştı. Çorapları ateşin kenarına koydu kurutmaya.
Üşümüş, buruşmuş, buz kesmiş ayaklarını ateşe tutmuştu. Karanlık düşünceler çıktı beyninde, bu iş ölümüyle bitecek gibi görünüyordu gözüne. Umutsuzluk virüsü yine tonla kötü şey söylemeye başlamıştı. O virüsü yok etmenin ve içini rahatlatmanın yolunu arıyordu. Birde aklına açık mavi saçlı kadının yazdığı notlar geldi. Ve zihninde onlar dönmeye başladı. Bu onu çok rahatlatıp teskin etti ve virüsün ilerlemesini durdurdu. O sözler kafasının içinde atlı karında gibi dönüyordu. Ama çok geçmeden virüs baskı yaparak öfkesiyle atlı karıncayı bir yerle bir edip
parçaladı ve genç adamın gözlerinden yaşlar düştü. Çare arıyordu. Bir fikir aklına geldi ve sırt çantasını açıp küçük not kağıtlarını ve kalem çıkardı. İlk aklına geleni yazdı: "Ne olursa olsun bu ormanda aklımı kaybetmeyeceğim. Gayet iyi durumdasın İsa."
Güldü. Çok iyi hissetmişti. Yazdığı cümleyi birkaç kez daha okudu.
Kağıdın arkasına şunu yazdı: "Bitmek için çok erken. Berbat durumda olabilirim. Ama direncimi korudum mu bütün engellerin ve güçlüklerin üstesinden gelirim. Kendimi bırakmam."
Başka kağıda şunu yazdı: "Usta anlatmıştı bir keresinde. Hiç yemek yemeden sadece güneş ışığıyla beslenip yaşayan insanlar varmış. Nasıl iş bilmem. Bitki gibi duruyorlar güneşte ve doyduklarını hissediyorlar herhalde. Çok saçma oysa." Güldü. Demek ki imkansız yok. Çare her zaman vardır."
İçinde biriken yılgınlık, umutsuzluk, inançsızlık ve olumsuzluk asitinde bir delik açtığını hissetti.
Gülümsedi ve kendi kendine şöyle dedi: "Hayatın kutsal derinlikleri... ha... çok zormuş çok zor..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSA YERYÜZÜNDE
Mystery / ThrillerZengin aile şehirden kaçıp vahşi ormana sığınmak zorunda kalmıştır, bir mağarada yaşamaktadırlar ilkel insanlar gibi, babanın peşinde bir mafya vardır. Aile ormanda hayatta kalmaya çalışırken birçok zorlukla karşı karşıyadır. Evin 14 yaşındaki oğlu...