86
Çok uzun bir süre geçmişti, belki de üç saat olmuştu ve kar altında ilerliyordu, ihtiyar adamın bir izini yakalayamamıştı. Yüksek duvar önünde durdu, duvarın bir kısmı dikenli terlerle sarılmıştı. Bu da neydi böyle? Oraya tırmanamazdı, duvarın bir yönünü takip ederek ilerledi ve kısa bir süre sonra duvardaki deliği fark etti ve eğilip içeri girdi. Burası dev bir boru ve metal yığınıydı. Fabrika olmalıydı. Karla kaplanmıştı. Borular bir yerden bir yere gidiyordu irili ufaklı. Devasa yapının içine girmek için bir delik ya da kapı aramaya başladı. Bir rampa buldu, burası fabrika araçlarının zemin kat girişi yaptıkları yere benziyordu, karanlık rampadan korkarak ilerledi, fabrikanın zemin katındaydı. Merdiveni kullanıp üst kata çıktı, burası daha aydınlıktı. Etraf yer yer örümcek ağlarıyla kaplıydı, fabrikanın bölümlerinde dolaşmaya başladı, koridordan koridora geçiyordu, ateş yakmak için malzeme toplayarak ilerledi. Büyük bir pencere kenarına geldi, burada dışarının manzarası çok güzel görülüyordu, içerde duvarda çeşitli takım taklavatlar vardı. Yerde üç büyük makineye benzeyen parça, motor gibi bir şey vardı, burası ateş yakmak için çok güzel bir yerdi, ayrıca dışarıyı gözlemleyebilirdi.
Elindeki tahta ve mobilya parçalarını yere koydu ve kısa bir sürede ateş yaktı. Ahşap dolapları fark etti, onları kırmak için yere devirdi, içerinde battaniyeler vardı, iki battaniyeyi aldı, gres yağı kokan ama temiz battaniyelerdi bunlar. Demir boruyu da aldı, bununla kendini korurdu. Ateş parlayarak sesli biçimde yanıyor, içerinin sert havasını kırıyordu, burası yaşanılacak bir yere dönmüştü, ah bir de yiyeceği olsa çok güzel olacaktı. Hava kararmıştı. Bulunduğu odanın diğer kısımlarına giden kapılar vardı, birisi sağda, birisi soldaydı, oralarda ne olduğunu sonra öğrenmeye karar verdi; ama açıkçası korkuyordu. Kapıların olduğu yer karanlık gölge halindeydi. Battaniye sarınmış ateş başındaydı, dışarıda kar deli gibi yağarken hayal edemeyeceği bir güvenli yer bulmuştu kendine ve gülümsedi. Karanlık içindeki kapıların birinden bir tıkırtı geldi. Az sora tıkırtı tekrar etti, fare olmalıydı, umursamayacaktı; ama korkmuştu. Burada yaşayan kafayı yemiş birinin baltasıyla karşılaşmak, öyle kötü şeyler geçiyordu içinden. 2 metrelik, bir ucu ezik demir boruyu iki eliyle sımsıkı tutmuştu. Bir an gözlerini kapadı ve içi geçti, tıkırtı duyunca hemen gözlerini açtı, orada bir gölge görmüştü sanki, gölge birden kaybolmuştu, bu gölge bir insan gölgesine benziyordu. Ama görüp görmediğinden emin değildi. Ateşin aydınlığı gözünü almıştı. Birden ona yaklaşan ayak sesi geldi kulağına, nerden yaklaştığını seçemedi, sonra sesin karşıdan geldiğini anladı, demir boruya sarıldı, ateşin aydınlığına şişman, esmer ve iri yarı bir adam girmişti, sakalıydı ve elinde iri ağızlı bir balta vardı, baltayı iki eliyle tutuyordu. Onun arkasında sarı saçlı ve ufak tefek bir adam geldi, onun elinde de avcı bıçağı vardı, sırıtıyordu, dişleri simsiyahtı ve çürümüştü. Yüzü yara izleriyle doluydu. İnsan gibi değil de; şeytan gibi bakıyordu. Bir gözü başka tarafa bakıyordu. İki adamın yüzünde de kavga izleri vardı, izler çok tazeydi. İkisinin de bir gözü morarmıştı. Yüzleri çiziklerle doluydu.
"Çocuk, ne arıyorsun burada?" dedi sarı adam.
"Ben sadece geçiyordum. Sığınacak yer arıyordum."
"Ama burası bize ait. Burada kalman karşılığında bize verecek neyin var?"
Arkadan gelen yaşlı adam şöyle dedi: "Arkadaşlar, onu rahat bırakın."
"Moruk, bize yalnız olduğunu söylemiştin?"
"Öyle. Ona ormanda rastladım, beni takip etmiş. O benden. Ona yanlış yapanı limon gibi sıkarım."
"Tamam baba, sen öyle diyorsan ona dokunmayız. Bize öyle dayak attın ki, 25 sene unutmayız. Baba, bizle gel, yarın burayı terk ediyoruz, çocuk da gelebilir."
"Söyledim, bu havada yola çıkarsanız ölürsünüz."
"Mecburuz. Çok uzakta değildir umut. Mutlaka buradan iyi bir yer vardır. Bütün yiyeceğimiz tükendi. Bir haftadır burada elimize hiçbir şey geçmedi, bizim gibi yaparsanız burada ölüp kalırsınız, benden söylemesi."
İki kafadar orayı terk etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSA YERYÜZÜNDE
Mistério / SuspenseZengin aile şehirden kaçıp vahşi ormana sığınmak zorunda kalmıştır, bir mağarada yaşamaktadırlar ilkel insanlar gibi, babanın peşinde bir mafya vardır. Aile ormanda hayatta kalmaya çalışırken birçok zorlukla karşı karşıyadır. Evin 14 yaşındaki oğlu...