50
"Yüreğim geyiğin ardında. Yüreğim her nerde olsan da... seninle" dedi, gülümsedi, gökyüzüne baktı. Bu izlere çok sevinmişti. Galiba gökyüzünde onu kollayan bir güç vardı...
Ormanın diğer tarafından çok uzaktan bir ses duydu sanki. Ama çözememişti. Kulak kesildi. Ses gelmeyince bana öyle geldi diye düşündü ve tekrar geyik izlerine çevirdi başını. İzleri takip ediyordu heyecanla. Bu sırada uzaktan gelen o boğuk sesi yine duydu, neyin nesiydi bu?
Bir böğürmeydi bu. Evet! Vahşi bir hayvanın böğürmesiydi. Ya açlıktan bağırıyordu ya da başka bir hayvanla, belki kurtla kapışıyordu. Rabbani onu boş verdi. İlerledi süratle.
İzler tazeydi ve ara ara kesiliyordu. Ağaç altında kalan izler çok belirgindi. Bütün izler karla tamamen örtülmeden geyikleri bulmalıydı. Bir farklı ses duydu. Duraksadı. Dikkat kesildi ve durdu. Bu bir insan sesine benziyordu. Biraz daha dinledi. Bu kesinlikle bir insan sesiydi. Kimse kim, ne hali varsa görsündü. İlerledi.
Geyik bulması lazımdı. O her kimse umarım başının çaresine bakardı. "Ben bakmayı becerdim..." Biraz daha ilerledi ve durdu. Ustanın sözünü hatırladı: "Merhamet!" Kalbi; "geri dön ve ona git bak bakalım durumu ne" diye feryat ediyordu. Dayanamadı ve geri döndü. Ses kesilmişti. Rabbani sesin geldiği yöne ilerledi. Kara bata çıka ilerliyordu. Bu kısımda kar giderek derinleşiyordu. Arada dengesini kaybedip düşüyordu engebeli ve taşlı zeminde. Uzun bir sürenin sonunda karlı ve sarkan dalların arasından baktı ileriye. Kocaman boz bir ayı vardı orada...ne güzeldi postu...postundan güzel ve birden fazla panço çıkardı... İsa ve ailesi için. Ayıyı pişirip mideye indirmek düşüncesi de çok güzeldi. Ama zaten geyiklerin izini yakalamıştı. Hem bu ayıyı gebertmek imkansız olmasa bile ölümcül derecede zor olurdu. Bunlar kurşunla bile kolay kolay ölmezdi. Ancak öldürücü yerine ateş edilirse ölürdü. Ayı koca tırnaklı pençesiyle vurdu mu onluk çividen beter ederdi. Kafa tasını ve kemikleri dümdüz ederdi. Ayı orada neden kükrüyordu, neden orada duruyordu öyle? Arada ayağa kalkıyor, bir şeye bakıyordu, bir şeyin çevresinde dolanıyordu. Rabbani dikkatle biraz daha yanaştı. Orada bir çukur vardı. "İmdat!" dedi biri. Bu bir çocuk sesiydi. "İmdat! İmdat! Ayı git oradan, lütfen. Benim senle bir derdim yok. Benden çok et çıkmaz. Gidip kendine başka bir kurban bul lütfen... Ayrıca sen oradayken yukarı çıkmaya niyetim yok... git ayı git... boşa vakit kaybediyorsun. Gitmiyorsan da umurumda değilsin. Avucunu yalarsın. Seni şerefsiz zavallı!
Rabbani gülümsedi. Bu erkek bir çocuğun sesiydi. "Sen katil olamazsın güzel ayı. Sana çok yakışıklı olduğunu söylemişler miydi, benim gibi bir zavallıyla uğraşma bence.... sen buraların kralısın. Benim gibi bir sıçanla doymazsın ki, değil mi?"
Rabbani, ayıyı oradan nasıl kaçırabileceğini düşündü ve harekete geçti. Karı eşeleyip irili ufaklı taşlar aldı ve kayanın arkasına geçti. Eğer ayı kayanın arkasına gelecek olursa bir kaçış yönü tayin etti. Bir taş fırlattı ayıya ve hemen eğildi. Kısa bir süre sonra yine taş attı, bu kez isabet ettirmişti, ayı öfkeyle kükredi, arkasına ve sağına soluna baktı. Rabbani, yeni bir taş eline aldı. Onu da fırlatacaktı. Yavaşça başını yukarı kaldırdı. Ayıyla göz göze geldi. Çığlık attı ve kaçmaya başladı, ayı da peşinden geliyordu.
O anın paniğiyle kaçış planını unutmuştu. Ama bir kısmını hatırlıyordu. Birden yüzüstü kapaklandı kara. Toparlanmaya fırsat bulamadı. Hemen ona yüzünü döndü, ayı karşısında kükrüyordu delice. O an gerçekten işinin bittiğini düşündü. Geri geri süründü ve birden çukura düştü. Çukurun tabanına yerleştirilmiş sivri çubuklardan biri sırtını ve sağ baldırını nerdeyse deliyordu, sıyırmıştı sadece. Ayı, yukarda yırtınarak böğürüp bir sağa bir sola gidiyor, tuzağın çevresinde dolanıyordu. Aşağı inmek ister gibi davranıyor; ama bunu beceremeyeceğini biliyordu. Bir şey elde edemeyeceğini anlayınca uzaklaştı; ama sesi yakından geliyordu. Uzun bir süre geçmişti. Ayıdan ses seda çıkmıyordu.
Çocuğun sesi duyuldu: "Orada mısın?"
"Evet."
Tanıştılar.
"Bana yardım et."
"Ben de tuzağa düştüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSA YERYÜZÜNDE
Misterio / SuspensoZengin aile şehirden kaçıp vahşi ormana sığınmak zorunda kalmıştır, bir mağarada yaşamaktadırlar ilkel insanlar gibi, babanın peşinde bir mafya vardır. Aile ormanda hayatta kalmaya çalışırken birçok zorlukla karşı karşıyadır. Evin 14 yaşındaki oğlu...