YÜREK IŞILTISI Bölüm 67

13 23 0
                                    

65

Ertesi gün erkenden uyandı. Nehrin aşağısına gitti ve sonra yukarısına, bir geçit bulamadı ve uygun ağaçları kesip sal yapmaya girişti.

Bir salın nasıl olduğunu aşağı yukarı biliyordu; ama bunu ilk kez yapıyordu. Yaptığı iskeletin suda batıp batmadığını denedi. Batmıyordu. Sonra içini doldurma kısmına geçti. İp ya da tel kullanıyordu. Arada bulduğu sarmaşıksı bitkileri. Onlar da yetmeyince geçme biçiminde yerleştiriyordu odunları. Salı bir an önce bitirmek için çok acele ediyordu. Sal aşağı yukarı bitmişti. Eserine hayranlıkla baktı.

"Beni karşıya geçirsin de ne olursa olsun, tahminimden güzel oldu." diye düşündü.

Ara verdi. Çok üşümüş, elleri donuyordu. Ateş başına geçti. Ateşe odun attı ve et pişirmeye başladı.

Yemekten hemen sonra salın son kısımlarını da tamamladı. Eşyalarını toparladı. Ateşi ayağıyla yerle bir edip söndürdü. Kızağı sala yükledi.

Uzun bir sırık yapmıştı ve küreğe benzer bir alet daha. İkisiyle duruma göre sala yön verecekti ve nehirde ilerlemeye başladı.

Sal nehrin akış hızının kuvvetli ve yıkıcı olduğu noktaya gelince sarsıldı ve kızak saldan düşecekti nerdeyse. Rabbani onu son anda tutup çekti ve gevşeyen ipi bağladı. Kürekle sala yön vermeye çabaladı. Sal nehirde sürükleniyordu. Aşağıda kimi

kayalar vardı. Sırığı eline alıp bekledi. Sal kayaların yanında geçerken sırığı dayadı ve parçalanmasına engel oldu salın. Küreği aldı eline. Çırpınıyordu. Bu gidişle sal parçalanacaktı. Kürekle olacak iş değildi. Sırıkla sala yön vermeye başladı ve böylece akış hızının en kuvvetli oldu yerin dışına çıkmayı başardı. Sal kenarda taşlara takıla takıla durdu. Salın gevşeyen odunlar nerdeyse yerinden çıkacaktı.

Rabbani kızağı kenara çekti ve düzlüğe daldı. Bir süre kolay ve rahat ilerledi karlı zeminde. Sonra ilerlemek zorlaştı. Kar yağmaya başlamıştı.

2. gün sonraydı. Akşam olmak üzereydi ve Rabbani barınağında ateş başındaydı. Her nedense burası aşırı derecede soğuktu ve aklı bunu almıyordu. Gece geldiğinde soğuk kat ve kat artmıştı ve kar tipiye çevirmişti üstelik. Sabah yola devam etmek istedi; ama geldiği noktada orman çok sık ağaçlıydı ve yoğun bitki örtüsüyle kaplıydı. Burada ilerlemeye çalışmak kesinlikle ölüm demekti. Anlaşılan çok yanlış bir ormana gitmişti. Geri döndü. O iki günlük yolu dönecek olması onu delirtmişti. Yolu kısaltayım derken daha da uzatmıştı. Neyse ki yiyeceği ve ateşi vardı.

Sonunda yaklaşmıştı. Birkaç saat sonra bu cehennem gibi zor ve insanı delirten ormandan kurtulacaktı. Durdu. Bir ses işitmişti. Kulak kesildi. bu bir insan sesine benziyordu. O tarafa yaklaştı ve daha dikkatle kulak kabarttı. Bu kesinlikle bir insandı. Bağırıp çağırıp küfürler ediyordu. Bu ormanda ne işi vardı ki? Mızrağını alıp o tarafa yaklaştı. İyice yaklaşınca eğilip baktı. Onu tanıyordu. Gülümsedi. "Şu işe bak sen" dedi. Daha da yaklaştı.

Tevrat bataklığa boynuna kadar batmıştı ve kurtulmak içini çabalıyordu.

"Sen gerçek misin yoksa hayal mi?"

Rabbani güldü: "Ben bir meleğim, avanak! Az önce çok küfür ettiğini duydum, hiç hoş değil. Ölürken pis pis gitmeyeydin bari?" Güldü çocukça.

"Sen nasıl meleksin böyle? Sen gerçeksin! O gülüş asta taklit edilemez ve öyle parlak ve güzeldir ki." Güldü. "Çabuk yardım et, batıyorum!"

Rabbani en yakındaki ağaçtan kalın ve uzun bir dal kesip ona uzattı ve ucuna oturdu. Tevrat dala tutuna tuna kendini kenara çekip kurtardı. Karın üstüne uzandığında titriyordu. Rabbani hemen ateş yaktı.

Rabbani ona bir çuval verdi etek gibi giysin diye, üstüne de çuvaldan bir yelek yaptı. Kirli giysiler ateşin yanına, yere serilişti kurusun diye.

Rabbani pişirdiği eti ona uzattı.

Tevrat eti alıp teşekkür etti, kendine gelmişti ve kırmızı yüzüyle sihre uğramış gibi bakıyordu ona.

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin