YÜREK IŞILTISI Bölüm 118

7 9 0
                                    


115

şöyle dedi: "Bak işine sen, ne yapacağımıza sen karar vermezsin, açız ve seni yiyeceğiz. Çünkü çok kolay görünüyorsun."

İsa yerine oturdu, gece soğuğu bambaşkaydı, can yakıp bezdiriyor, isyan ettirip jilet gibi kesiyordu; ama bu ayazda ateş başında olmanın mutluluğunu hiçbir şeye değişmezdi. Kupadan bir yudum daha aldı. Şu basit ama lezzetli sıvı her şeye değerdi sanki. Bütün engelleri onun için aşmıştı sanki. Altında ateş yaktığı ağaçtan iki iri dal kesip mızrak yaptı. Sonra ateşe odun atıp çadırına girdi, kapının fermuarını çekmedi, ateş sıcaklığı içeri vursun diye.

Ertesi gündü.

İsa ormanda ilerliyordu, ara ara durup meyve konservelerini açıp bırakıyordu, onu takip eden kurtlar yesin diye, hem de kutulardan kurtulmuş, hafiflemiş oluyordu.

Akşamın gelmesine kısa bir zaman kalmıştı, kar yağmaya başladı, İsa çadırını kurmuştu, bu pratik ve hafif şey zamandan ve emekten büyük bir kazançtı, kurması ve sökmesi de çok kolaydı. Önceden ağaçtan dal kesip barınak yapmak cidden bir hamallıktı.

Ateşe odun atıyordu, birden bir ses duydu, karşıdan bir şey yaklaşıyordu ona, mızrağı eline aldı. Ateş aydınlığına topallayan bir adam girdi. 40 yaş civarında. Bir elinde mızrak gibi kalın bir sopa vardı budaklı, ona tutunarak gelmişti.

"Dondum. Ateşin başında ısınmama müsaade eder misin?"

İsa eliyle işaret etti. Adamın kan revan içindeki ayağına baktı.

"Ne oldu sana böyle, bayım?!"

"Sorma." Güldü. "Çok kan kaybettim. Ayağımı ne kadar sarmaya kalksam da kanı durduramadım, halim kalmadı, buraya kadar zor geldim. Yiyecek bir şeylerin var mı?"

İsa, çantadan bir meyve konservesi çıkardı.

"Demek o meyve konservelerini sen bırakıyordun ormana, ben de diyordum Allah'ın bir mucizesi. Hayatta kalmamı sağladı. Teşekkür ederim. Onları senin bırakman de yine bir mucize elbette."

"Evet, kurtlar içindi ve belki ihtiyacı olan biri karşıma çıkar ve veririm diye."

Güldü: "Arkandan çıktım. O kurtlar beni bu hale getirdi."

"Sen evsiz misin?"

"Neden sordun, ne evsizi?"

"Kodomanların şehirden toplayıp ormana insan avı yapmak için getirdiği evsizlerden. Kuş gibi gebertmek için yani. Hani onların soranı araştıranı ve kimsesi yok ya."

Adam güldü: "Hııı. Demek böyle hikayelere inanıyorsun, ha, çok komiksin, böyle şeyler sadece filmlerde olur."

"Sen kodomanların eli silahlı adamlarından mısın yoksa?!"

Güldü: "Saçmalama çocuk. Hayatım boyunca hiç kodoman tanımadım bir kere. Gariban bir köylüyüm. Gurbette inşaatlarda çalışarak geçimimi sağlarım. Kodoman dediklerin beni kapısına köpek olarak bile bağlamaz, ilkokul diplomam bile yok, yazmayı da çat pat biliyorum. Okumam çok zayıftır. Ama şükür, taktir ve teşekkür getiren beş kızım ve bir oğlum var."

"Hım."

"Sen çok fazla film seyrettin ya da bilgisayar oyununa takıldın. Sıcak bir şeye ihtiyacım var, konuşmakta zorlanıyorum, yüzüm buz tuttu."

İsa ona kupasını uzattı, adam onu bir dikişte içti: "Bir daha var mı, ilaç gibi geldi!"

İsa ona bir tane daha hazırlayıp uzattı. Adam gülümsedi, dedi ki: "Bu ormanda sana rastlamam ne tuhaf, bir insan bir çok kimse için planlanıp hayata gönderilir diye düşünüyorum, herkes kendi için yaşadığını sanır, çoğu böyle. Dört arkadaş eski model araçla köye dönüyorduk, dağ yollarından ilerliyorduk. Aracı Köstebek kullanıyordu. Lakabı budur. Ufak tefek çakır gözlü biridir. Adı Mustafa. Bira almıştı, şu dağ manzarasında yemek yiyip öyle gideriz. Tamam dedik, ağaçlardan odun çalı çırpı topladı, büyük bir ateş yaktı, sonra çıkardı helva, zeytin ve ekmek. Bir de bira almış, başladı muhabbet. Mustafa eskiden defineciydi. 

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin