34
"Şerefsiz öyle çullandı ki üstüme! Önce sen sandım. Sonra kurt olduğunu anlayınca bittim."
Güldü: "Neden ağladın ki, korkak tavuk?"
"Ya sen ne diyorsun! Öleceğimi sandım."
"Ne yapayım. Bir şaka yapayım dedim. Demek ki otların orada yatıyormuş ve seni görünce fırladı. Hasta, yaşlı, beceriksiz bir kurttu. Son zamanlarını yaşıyor, orada açlıkla uyuşmuş halde bekliyordu hain. Şapşal; ne olsun!"
İsa güldü: "Bütün bunları nerden anladın?"
"Fark ettim. Okudum yani o sırada."
"Peki beni? Samimi ve yürekten olacak ama. Beni ilk gördüğün an ne okudun?"
Rabbani keyifle güldü: "Önce sen! Bana ne önce sen! Mutlaka önce sen!"
"Sen çok heyecanlandın sanırım. Birbirimize bacak aramızdaki gizemleri göstermeyi teklif etmedim ki."
"Olay oradan değil; yürekte başlar ama" dedi Rabbani deli gibi güldü uzun bir süre ve gözlerinden yaşlar geldi. Bir an durabildi.
"Bitti mi?"
"Evet" dedi, ama yine gülmeye başladı uzun uzun.
"Gülersen anlatmam."
"Tamam, cidden bitti. Başla."
"Başlayacağım; ama içimde bir ateş var, neden olduğunu bilmiyorum. İçimde kötü bir şey var. Geri dönelim."
"İyi misin?"
"Evet; ama hemen geri dönelim. Başımıza başka bir kötülük musallat olmadan."
Mağaraya girdiler.
Adem ve Havva endişeyle kızlarının başındaydı, Su izinsiz mağaranın orada dolaşmış ve uzaklaşmıştı ve bulduğu bir kırmızı meyveyi yemiş ve zehirlenmişti, ateşi çıkmıştı, kusmuştu, Adem onu baygın bulup aceleyle mağaraya getirmeseydi ölmüş olacaktı.
Adem parladı:"Siz hangi cehenneme kayboldunuz? Rabbani cevap ver! Kesin bu işte senin parmağın vardır! Sizin peşinizden gelmek isterken başına bu geldi kızın!"
Rabbani üzülerek dışarı çıktı.
Adem oğluna göz kırptı: "Git onu getir."
Rabbani takip edildiğini fark etmişti ve hızlandı, nereye gittiğini bilmiyordu ağlayarak; ama gidiyordu, mağaradan olabildiğince uzağa. Arkasına baktı. İsa görünürde yoktu ve izini kaybettirmişti. Oysa İsa onu gözden kaybetmemişti henüz.
Rabbani biraz daha ilerledi ve bir sıcak su kaynağına denk geldi. Yeraltından çıkan su fokurdayarak çıkıyor ve burada küçük bir göl oluşturuyordu, taşan sular aralıklardan orman zeminine dağılıyordu buhar saçarak. Rabbani elini suya soktu, eli yandı, suyun diğer tarafına geçti, burada su ılıktı, giysilerini çıkarıp suya girdi. Su sığdı, suya uzandı. İsa gördüğü harikulade manzarayla aklı fikri yerinden oynamıştı. Rabbani çıplak bir kuğu kadar zarif ve büyüleyiciydi. Onu daha iyi görmek için iyice yakına geldi.
Rabbani banyo yapıp suyla oynamaya başlamıştı. Dans ediyor, hoplayıp sıçrıyordu suda. Hayalinde yarattığı kahramanla kapışıyordu suda. "Ne kadar aptalca görünüyor bir bilse, üstelik çıplak. Salak şey." diye düşündü İsa. Gülmesini zor tuttu. Bir eliyle ağzını kapadı, nerdeyse kahkaha patlatıyordu. Kahkahayı yutup sindirmeye çalıştı. Ayağı bir şeye bastı ve çatırdı koptu. Rabbani hemen suya sakladı vücudunu, sadece başı görünüyordu: "Kim var orada?! İsa sen misin? Eğer sensen yaptığın tam bir çakallık! Kendini ölmüş bil. Kesin öldüreceğim seni! Sinsi adi çocuk!"
İsa geri çekildi: "Rabbani nerdesin? Seni arıyorum, lütfen ses ver" diye bağırdı. "Seninle sohbetimiz yarım kaldı. Babamı boş ver gitsin." İsa ağır adımlarla o tarafa yaklaşıyordu. Rabbani ise süratle sudan çıkmıştı ve elbiselerini giyiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSA YERYÜZÜNDE
Misterio / SuspensoZengin aile şehirden kaçıp vahşi ormana sığınmak zorunda kalmıştır, bir mağarada yaşamaktadırlar ilkel insanlar gibi, babanın peşinde bir mafya vardır. Aile ormanda hayatta kalmaya çalışırken birçok zorlukla karşı karşıyadır. Evin 14 yaşındaki oğlu...