39
"Bırakmam!"
Rabbani güldü: "Yavru kedi gibi sarıldın. Bırak beni be! Yüreğimdeki atlar özgürlüğüne kavuşsun."
"Bırakmam!"
"Doğdum doğalı bu kadar kendinden emin, cesur ve hararetli hissetmedim kendimi. Ey panço, bırak kedilik yapmayı. Bırak ayağımı. Bana verdiğin coşku ve huzur için ve yoldaşlık için sana çok teşekkür ederim. Ama söz; döneceğim sana. Dönersem eğer ruhuma sonsuzluğun tacını başıma takmış olacak döneceğim. O zaman ruhum bambaşka olacak. İlahi adaletin coşkusu beni çağırıyor! Gitmeliyim!"
"Çılgın çılgın konuşmayı kes! Uyuşturucu hap almış gibi konuşuyorsun. Öleceksin!"
"Seni mutlu edeyim derken ölürsem önemli değil ki."
"Hayır hayır! Gitmeni istemiyorum! Panço lafından nefret ediyorum!"
"Bana zulmetme ve bırak ayağımı. Kendimi rüzgar gibi hissediyorum. İçimde şimşekler çakıyor. Duramam. Bu an durdurulamaz." Çılgınca güldü. Onun kulağını burup çekti ve İsa ayakları bırakmak zorunda kaldı. Ona bir tokat çaktı.
"Bu çok sertti" dedi ve güldü.
"Kendine gel. Sen hiçbir şeysin. Hiçbir yere gitmiyorsun. Bir kere sen kesinlikle çıldırdın. Anlaşılan o ki çok yalnız kalmışsın ve beni o kadar sevmene gerek yok. Beni mutlu edeyim derken kendini yakacaksın, deli misin nesin be! Aklını başına al!"
Rabbani delice güldü: "Çok mutluyum. Böyle bir dostum var diye. Daha önce kimse yavru bir kedi gibi sarılmadı ayaklarıma. Ağlayabilsem deli gibi ağlayacağım; ama mutluyum... bu mutluluk taçlandırılmalı cesaretimle... bu mutluluk tahtını bulmalı... seni mutlu edeceğim pançom... başım dönüyor mutluluktan; ama delirmedim... ey güzellik... bu cesaret beni yakacaksa yaksın... canım yanmaz ki... beni yakan ve kül eden kalbimdeki sensindir... seve seve yanarım..."
İsa bir tokat daha attı: "Şairane palavraları kes!"
"Işıltılı yaz bahçeli kadar güzel bakıyorsun. Işıltılı derinlerinde Allah'a çok yaklaştığımı hissettim."
"Ya sen yoksa ormanda bir kutu bira bulup mu içtin benden gizli?"
Rabbani çocuk gibi güldü.
"Biliyor musun sen şu an bir çılgınlığa kapılmış paçavrasın."
İsa bir yumruk çatı ve Rabbani yere yıkıldı çuval gibi. Yerde acıyan yanağını tutmuştu, başı dönüyordu: "Demir gibiydi be arkadaş! Ne yaptın? Nerdeyse beni gebertiyordun. Yavaş ol. Güç lazım bana; erken ölüm değil. Daha önümüzde uzun seneler var. Bırak beni."
"Ahmaklık yapma lütfen. Kendine gel!"
"Bak bunu bir daha yapma; yoksa hiç acımam!" dedi Rabbani, doğruldu. "Bırak beni de gideyim. Uzun ettin."
"Hayır. Beni çiğnemeden gidemezsin! Öldür beni ve öyle git. Gidebilirsen!" dedi İsa, onu kucakladı. Rabbani de onu kucakladı.
İsa ağlıyordu: "Gitme ne olursun! Burada delirdim. Sen gidersen her şey daha zor olacak. Alıştım sana. Daha çok delireceğim. Gidersen Allah seni affetmeyecek. Beni, bizi yalnız bıraktığın için. Sen Allah'a inanmıyor musun, dostum, söyle?"
Güldü hafifçe: "Allah'a inanan insan olmak kolay. Asıl zorluk; Allah'ın inanacağı insan olmakta."
"Gitme n'olursun. İkimizi de paramparça edeceksin. Sonra kalbin çok ağlayacak. Çok pişman olacaksın. Ama iş işten geçmiş olacak."
Rabbani gülümsedi, gözlerinin içine yaşlar birikmişti ve parlıyorlardı.
"Şapşiğe bak sen. Gitmezsen kendimi berbat hissedeceğim. Ruhum ölü gibi olur. Tutsak olur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İSA YERYÜZÜNDE
Misterio / SuspensoZengin aile şehirden kaçıp vahşi ormana sığınmak zorunda kalmıştır, bir mağarada yaşamaktadırlar ilkel insanlar gibi, babanın peşinde bir mafya vardır. Aile ormanda hayatta kalmaya çalışırken birçok zorlukla karşı karşıyadır. Evin 14 yaşındaki oğlu...