YÜREK IŞILTISI Bölüm 60

11 23 0
                                    

58

Ertesi gündü, molalar vererek saatlerce ilerledi, hava kararması yaklaşana dek ilerledi. Geyikler burada bir yerde olmalıydı. Çok uzakta olmamalıydılar. Ateş yakıp başına oturduğunda kurtların ulumalarını duydu. Yiyeceği dün bitmişti. Açlık ve yorgunluk hissediyordu. Yine telkinlere başladı: En zor durumda bile ilham alacak şeyler bulunurdu. Yeter ki insan yürüdüğü yolda kararlı olsun. Usta böyle derdi ve o da ilham aldığı pançoyu düşündü. Güç ve kararlığını hissetti, bu sırada

uykuya daldı. Kötü düşler görerek uyandı. Henüz sabah olmamıştı. Ateşe odun attı. Ormanın derinliklerinden gelen sesleri dinledi. Korku ve yalnızlık hissetti. Ama ondan önemlisi açlık. Biraz uyudu ve yine uyandı.

Kısa bir süre sonra güneşin aydınlığı karanlığı eritmeye ve seyreltmeye başladı. Güneş doğuyordu. Bu içini sevinçle kapladı ve açlık duygusunu, sersemliğini ezip geçti. Güneşin parlak vuruşu çok kısa sürdü ve önüne bulutlar geçti. Anlaşılan bugün de kar vardı. Ateşin sıcaklığına verdi dikkatini. Ateş üstünde kupası vardı, sıcak sudan içti. Kafası yerine gelince toparlandı ve oradan ayrıldı.

Epey yol almıştı. Karşıdan esen rüzgar karla işi karşı koyulmaz derecede güçleştiriyordu. Rüzgar tokat gibi çarpıyordu yüzüne. Burası açık bir alandı. Ağaçlar çok daha seyrekti. Bu tipide ilerlemek ona ölüm getirecekti. Durup kamp kurmayı düşündü; ama birden

geyik sürüsünü fark etti ilerde. Heyecanla parladı gözleri. Geyik sürüsü ona doğru geliyordu. Bir şeyden ürkmüş ya da kaçıyor olmalıydılar belki de... çok daha güvenli bir yere gidiyorlardı. 15 ya da 20 geyikten oluşan sürü geçip giderken arkada kalan ikisi birbiriyle kavga ediyordu. Üstün gelen taraf da geçip gitti. Rabbani, okunu ve yayını önceki kamp yerinde unutmuştu. Elinde mızrakla bekliyordu geride kalanı. Atış şansı yakalayacak kadar yaklaşamamıştı; ama tek başına güzel bir hedef olarak görünüyordu geyik. Saklanarak eğilerek yaklaştı. Ama geyik onu görmüştü. Kaçmaya başladı. Rabbani'nin bütün morali sıfır oldu bir anda. Koşuyordu. Durdu. Sakin adımlarla ilerlemeye başladı: "Üzülme" dedi kendine, "panik yapma ve acele etme, beklentini sıfıra al şimdi, şansın bir sonrakinde ortaya çıkacak galiba." İçi sakinleşmişti:

"Kader zamanı gelecek elbette. Hiç acele etme. Öğreniyorsun. Hepsinden bir şeyler öğreniyorsun. Geyik yakalamak ya da yakalamamak. Bütün mesele bu" dedi kendi kendine. "Hepsinin dışındayım ve devam ediyorum." İçinde bir çocuk canlanmış gibiydi oyuna dalan." Sonucu düşünmek yoktu. İlerlemeliydi. Tadını malıydı acının ya da belanın. Her neyse artık bu yolculuk... kendine doğru delice gidiyor muydu başarıya; diğer deyişle hayatının uyanışına; yoksa yaklaşıyor muydu uydurduğu cehenneme? "Her neyse, devam et, gülüm!" Gül lafı ona saçma geldi. "Devam et, adamış!" Annesi ona küçükken "gülüm" diye hitap ederdi ve bu onun en sevdiği kelimeydi. Kafasında dönen delice fikirlere güldü:

bu geyiklerden dört tanesini yakalasa... bunları eve canlı olarak götürmek şahane olurdu... bir kızak yapsa... ama bunlar vahşi geyiklerdi. Elden geçince zamanla kızak çekmeyi de öğrenirlerdi. Onları eve canlı götürmek gerçekten çılgınca ve büyüleyici olurdu. Bunların üretimini yapsalar et kaynağı da çıkardı. Zaten bunu yapan topluluklar vardı dünyanın kimi zor bölgelerinde. İçinden mırıldandı:

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin