YÜREK IŞILTISI Bölüm 39

15 24 0
                                    


38

"Panço, uzatmana gerek yok, ben çoktan karar verdim."

"Peki, Gökkuşağı."

"O da nedir?"

"İçimden böyle geldi. Ben panço, sen Gökkuşağı."

Güldü: "Ustam da bana öyle derdi."

"Kimdi o?"

Güldü: "Yaşlı, pis ve çatlak bir bunak. Ama çok muzip. Ben de ona Mercan derdim. Dövüşmeyi o bana öğretti. Gitmem gerek. Anlamıyorsun beni. Ama bazı sözler vardır, etkisi sonradan hissedilir. Yaşaman ve hissetmen lazım. An gelir trink ederler içinde ve o sözler yankılanır kalbinin derinliklerinde."

Seni anlıyorum, gerçekten anlıyorum. Senin kız olduğunu anladığımda bambaşka bir gelişin vardı. Kalbin yüzünde gökkuşağı misali açmış gibi. Sevgi ve hayat dolu gülümsüyordun. Dünyanın ayaklarını yerden kesercesine gülümsüyordun. Ruhunun ve kalbinin güzelliği adeta bakışlarında atıyordu nabız gibi. Gezegenler arası görülecek kadar kuvvetli. Seni sıcak suyun orada gördüğümde de öyleydi; ama çok daha sarsıcı ve gülünç."

Rabbani'nin gözleri doldu.

"Neden ağladın?"

"Daha önce kimse bu kadar güzel şeyler dememişti bana. Çok hoşuma gitti. Duygulandım işte. Ustayla geçen günlerimi hatırladım. Onu çok severdim. Fena oldum. Ben her şeyimi annemden çok ustama borçluyum. O beni hayata sımsıkı bağladı. Her şeyimi değiştirdi. Çok sevdiğim; ama kaybettiğim şeyleri hatırlattın bana."

"Gidelim."

"Evet, başına bakayım." Sargıyı açtı. "Kan durmuş. Başını suda yıkayalım."

İsa suya yaklaşıp eğildi ve Rabbani onun başını yıkadı. Sonra yola çıktılar.

"O deliliği gerçekleştirmeyeceksin, değil mi?"

"Elbette gerçekleştireceğim. Sıkıldım. Gitmem şart. Burada kendimi oyuncak bebek gibi hissettim ve içimde bir yıldırım çaktı. Onu uygulamam şart oldu. Geyik benim yüzümden kaçtı, kardeşin benim yüzümden zehirlendi, benim yüzünden başın yarıldı, sizi kalkındıramıyorum."

İsa gülmeden edemedi.

"Hem bir boğaz eksilmiş olur."

Mağaraya girmişlerdi.

"Neredesiniz siz, baban sizi aramaya çıktı?"

Rabbani çaktırmadan sırt çantasına eşyalarını doldurdu, okunu yayını alıp mağaradan sıvışacaktı, yiyeceksiz olmazdı, su, ekmek, çay, kahve, şeker, tuz, bir kilo kadar patates aldı ve bastı. İsa da peşinden gitti. Koştu ve sırtına yapıştı, onu yere devirmeye çalışıyordu: "Gidemezsin! Gitmene izin veremem!"

Güldü: "Bırak beni, kene gibi yapıştın." dedi Rabbani, onun bir elinin iki parmağını öyle tutup acıttı ki, İsa hemen onu bırakmak zorunda kaldı. Orada yerde aval aval onun gidişine bakıyordu. Hemen koştu yine ve onun önüne geçip ayaklarına kapandı, iki ayağa da sarılmıştı: "Gitme! Yalvarırım gitme! Ya da bana bunun bir şaka olduğunu söyle. Seni yeni buldum. Kaybedemem." Ağlıyordu.

Ağlamayı kes! Güçlü dur. Döneceğim. Kız gibi ağlamayı kes. Kız olan benim."

"Dönemeyeceksin; biliyorum."

Rabbani ayaklarını kurtarmaya çabalıyordu. İsa onları kelepçe gibi sarmıştı.

"Bırak ayağımı! Canını yakmak istemiyorum."

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin