YÜREK IŞILTISI Bölüm 129

6 9 0
                                    


126

Genç adam gece yaşadıklarını düşündü. Gece çok rahat ve deliksiz uyumuştu. Uzun zamandır ilk kez o gece güven ve mutluluk içinde uyumuştu. Ama bu sona ermişti ve yine yalnızdı. Ama o gece her şeye rağmen mükemmeldi. İlk kez; "uykumda bana bir hayvan saldırır" diye düşüncelere kapılmamış ve evinde yatağında uyur gibi rahat ve huzurlu uyumuştu. Dünkü sahneleri asla unutamazdı. Özellikle savaştığı sahneleri.

Kısa bir süre sonra düne dair her şey birden silindi beyninden. Yolun, ilerlemenin zorluğu almıştı düşüncelerini. Kar atıştırıyordu; ama zararlı değil şimdilik. Gövdeleri kalın ağaçlar arasındaki patika yolda gidiyordu. Belli ki burayı insanlar yapmıştı. Taşlı yol yer yer karlı ve çamurluydu. Bata çıka ilerliyordu. Birden nerden çıktığı belli olmayan iri ayı peydahlandı arkasında. Bütün gücüyle koşuyordu ona doğru, kükreyerek. Belli ki sırt çantasındaki etin kokusunu almıştı. Ayıların çok iyi koku aldıklarını kitaplardan okumuştu ve hemen sırt çantasını açıp etleri dışarı attı ve koşmaya devam etti. Açlığın etkisiyle kudurur gibi olan ayı yerdeki etlere hücum etti ve şapır şupur onları yemeye başladı. Genç adam ise güvenli bir uzaklıkta ağacın arkasına gizlenmiş onu izliyordu.

"O et için nelere katlanmıştım, namussuz!" diye söylendi ve oradan uzaklaşırken herhalde o da onun payıydı. Hayatı"n; diğer deyişle şansının ayarladığı... "Hep bana demenin anlamı yok. Tek aç olan ben değilim. Zor durumda olan tek ben değilim." diye düşündü. Gülümsedi. "Bütün canlılar canını kurtarmak peşinde. O kötü kurtlar hariç."

3. gündü ve açlık onu silkeliyordu gökdelenden aşağı sarkıtır gibi.

Tavşan ya da herhangi bir av, yiyecek bir şey yakalayamamıştı ve hayvanlar sanki onun gelişini önceden haber alıyor ve saklanıyorlardı. Ona öyle geliyordu. Şizofrence düşünceler geliştirmeye başlamıştı.

Morali ve gücü gittikçe tükeniyordu. Ama mücadeleci tarafı ümit kesmek için çok erken diyordu ve "her zaman ümit kesmemek için çok fazla neden vardır." Usta böyle söylemişti. Buna benzer özdeyişleri babasından da duymuştu ama babasınınkiler daha seçkin ve hayatın kalbine inememiş cılız sözlerdi. Bir yerden alelacele ya da öylesine çalınmış gibi.

İlerleyen zamanda ufak tefek yağan kar birden fırtınaya çevirince genç adam neye uğradığını şaşırdı, ne yapacağını bilemedi, bir ağacın arkasına yapıştı ve maymun gibi kaldı öyle bir süre. Ormanda düşe kalka ilerledi ve uzaktan kulübe zannettiği yapıya doğru güçlükle ilerliyordu. Ağaçlar yıkılacak gibi sallanıyordu. Bazıları kırılmıştı. Kulübenin kapısı kilitliydi. Ve asma kilit de vardı üstünde. Birkaç tekme darbesiyle açabildi onu ve içeri attı kendini. Kapıyı kapadı ve arkasına masadan çektiği sandalyelerden birini dayadı. Sırt çantasını çıkardı. İçerisi sıcak değildi; ama dışarısı yanında cennetten bir köşe gibiydi. Bir süre oturup ısındı ve ellerini ısıtmaya çalıştı. Kendine gelip iyi hissedince de etrafı karıştırmaya başladı. Tahta dolabı açınca konserveleri gördü: 2 kuru fasulye, 3 et, 2 balık ve üç elma... Konservelerden birini açtı, donmuştu, hemen bir ateş yakmalıydı, şömineyi fark etti ve ateş yaptı bazı eşyaları kırıp. Konserveleri ateşin üstüne koydu. Sonra birini alıp tadına baktı. Bozuk değildi. Tıka basa yedi. Açlığı fazlasıyla yatışınca içeriye daha detaylı göz atmaya başladı. Herhalde burası bohem yaşayan doğa aşığı serseri ruhlu birinin yeriydi. Belki de burayı yaz aylarında bir aile kullanıyordu. Ormanın korkutucu derinliğindeki bu evde ancak yalnızlığı seven ve belki de şehirden bıkan biri ara ara kafa dinlemek için kalırdı. Yeni bir konserve bitirdi ve yenisini açacaktı ki bir kağıt ilişti gözüne. Kağıtta şu yazıyordu: "Konserveler zehirlidir; sakın yemeyin!" Bir küfür savurdu. Hemen boğazına parmak atıp kusmaya çalışırken yere düşen kağıdın arka yüzündeki yazıyı gördü: "Haha haha hahah! Geri zekalı seni! Şaka yaptım! Onları ben yiyecektim; ama senin çok ihtiyacın olabileceğini düşünüp yemedim. Arkada tarafa gidersen beni bulabilirsin. Yardımın lazım."

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin