Bölüm 8

33 30 1
                                    



8

 "Bu lapa şahane bir şey!" dedi Tevrat, güldü hafifçe.

"Sana hoş gelir tabi, bir de bize sor. Ot olduk yiye yine. Sucuk bambaşka tat verdi sadece." dedi Havva, "Burayı terk etmemiz lazım. Bir şeyler yapıyor musun?"

"Yüzlerce insanla irtibat halindeyim. Sizin gibi onlarcası var. Şimdilik fareler gibi saklanarak yaşıyorlar. Ama en güvenli yerde sizsiniz. Yenge, sabretmeniz gerekiyor, az daha dişinizi sıkın lütfen. Sizi ve sizin gibileri yurt dışına çıkaracağız, bir plan üstünde çalışıyoruz arkadaşlarla."

"Umarım. Umarım bizi yanıltmazsın."

"Siz canımsınız. Sizin için canımı veririm; biliyorsunuz. Ha, kurşunlar.." Kalktı, poşetin birinden kurşun poşetini çıkarıp getirdi. Sonra yine karıştırdı çuvalı. "Kışlık pantolon ve başka giyecekler de getirdim. Hep ben konuşuyorum. Siz konuşun. Burada günleriniz nasıl geçip gidiyor?"

"Hayvanlardan farkımız yok. Zor yaşıyoruz. Hayatta kalmamız bir mucize."

"Büyük bir mücadele sizinki, çok kutsal, size imreniyorum. Sabredin. Özgür olacağınız günler gelecek."

"Tevrat sen keşin tekisin, bir gün buraya gelirken bir ayı seni mideye indirse, biz de battık bittik." dedi Adem, "yolda içtin mi?"

"İçmesem yol bitmez ki."

"Senin gibi bir alkoliğe bel bağlamak bana pek doğru gelmiyor, içip düşüp kafanı taşa vurup orada geberip gideceksin."

"Abi ben ne kadar içersem içeyim şaşmam. Ayrıca içmesem beynim kaşınıyor."

"Nasıl nasıl?"

"Beynim kaşınıyor."

"O nasıl be?"

"Beynime elimi sokamam ki."

"Dalgacı, pis mankafa seni."

Tevrat gülmeye başladı: "Kafamdaki mikropları yok etmek için içmem lazım."

"Gerçeklerden konuşalım biraz da. Bizi ne zaman yurt dışına kaçıracaksın?"

"Bekleyin, sabredin, zamanı gelince ben sizi bulacağım." Sırıttı.

Bira var mı? Yazın yabani elmalardan yaptığımız biradan?"

"O da seni hasretle bekliyordu sakladığım yerde."

Tevrat güldü. Adem kalkıp sakladığı bidonu getirdi. Plastik bardağa çok az doldurup uzattı.

"Tam doldur. Pire içmeyecek ki."

"Olmaz."

"Neden?"

"Uzaya çıkarsın roket gibi. Bunla kalmaz. Bütün gezegenleri dolaşırsın."

"Saçmalama! Dayanıklıyım!"

"Çıkarsın."

"Ya sen dök; gerisine karışma. Amma da abarttın. Hem nerden biliyorsun uzaya çıkacağımı?"

"Ben çıktım."

"Yani içtin? Ama sen kullanmazsın ki?"

"Biraz. Soğuk bir gecede çok üşüdüğüm için içtim ve uçtum."

"Doldur tam. Ben de uzaya çıkacağım. Bütün gezegenleri hiç dolaşmadım. Bu fırsatı kaçırır mıyım?" Güldü.

"Sen bilirsin birader. Demedi demezsin."

Adem, bardağı tam doldurup uzattı.

Tevrat birkaç yudum içebildi ve bırakmak zorunda kaldı, bardağı düşürdü. Ateş topu yutmuş gibi öksürmeye başladı: "Yandım annem! Ölüyorum...su...su..."

Adem, ona bir bardak su yetiştirdi. Tevrat'ın yüzü domates gibi kırmızı olmuştu ve gözlerinden yaşlar geliyordu: "Karabiber ve o ithal kırmızı biber zaman geçtikçe asıl etkisini gösterdi demek... asit yutmak herhalde buna benzer..."

Tevrat, bitki çayına döndü, kendine gelmişti. Havadan sudan sohbet ediyorlardı. Tevrat konuyu direnişe getirdi. Onun saplantısı direniş ve devrimdi. Hararetli biçimde anlatırken geğirdi.

"Yapma şunu!"

"N'apayım geldi. Ne diyordum?"

"Saçma direniş hareketinden söz ediyordun."

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin