Bölüm 4

37 33 0
                                    



Ertesi gündü. Orman sisler içine gömülmüştü. 3 ya da 5 metre ötesi zor görünüyordu. Her şey şimdi daha meleksi ve ruhani biçimdeydi.

Her şey sanki hayal meyaldi. Adem, her zamanki gibi korkaktı, bir çıtırtı duysa ürker ve tedirgin olurdu, bütün zorluğuna rağmen burayı çok seviyordu. Buraya ister istemez aşık olmuştu. Direne bilene, devrile inleye, acı çeke çeke ve öle öle. Ama sonra... Bir aydınlanma yaşamış, içinde bambaşka bir şey olmuştu kalbinin derinliklerinde, fırtınadan sonra doğan güneş gibi. Buraya geldi geleli özünü bulduğunu hissediyordu. Ona kalsa burada sonsuza dek patates yiyerek yaşayabilirdi. Bu sisli sabah ötekilere hiç benzemiyordu. Bunu ilk kez yaşıyordu. Sis belli yerlerde kağıtsı ve dalga dalgaydı ve şeffaflaşıyordu, ıslaklık vardı her yerde. O aralıklardan, oradan ve buradan, ağaçların tepelerinden ve boşluklarından güneşin kimi ışıkları düşüyordu ormana. Ama sis onları çarçabuk eritiyordu. Parıltılar göz alıcıydı. Islak ya da nemli bitkilere, çalılara ve upuzun otlara düşen farklı renkler ona rüyadaymış hissi veriyordu. Çeşitli renklerde yansımalar, renk dolu su damlası baloncukları, her şey akışkan ve olağanüstü düşseldi. Değişik parıltılar, ışık parçacıkları bir coşkuyla, inanılmaz bir hayat azmiyle saçılıyordu ormana, kum gibi. Kimi yerde karanlık, kimi yerde koyu gölgeler ürküntü ve aşılamaz görünen bir izlenim veriyordu insana. Orman her şeyindeki sessiz, derin hareketi ve nefesiyle capcanlıydı. Ama burada hiç hayat yokmuş gibi bir algı veriyordu insana ilk bakışta. Aslında öyleydi. Buralara Adem'den başka ayak basan yoktu. Oysa ormanın karanlıklarında bile zarif, sessiz ve incelikli yaşamlar vardı. Ateş böcekleri misali ve kokular ayrı, apayrı alemlerin kapılarını açıyordu Adem'in algılarında. Yaşamına devam etmesi ve en önemlisi ailesini yaşatma, koruma ve güvende tutma kararlılığı apayrı destek kuvvetler ediniyordu o sıra. Adeta enerjisinin kıpırdayışlarını ve kanının bedeninde dolanarak ilerleyişini hissediyordu. Burada bambaşka bir canlılık ve azim duygusu hissediyordu. Eşsiz bir pırıltı vardı sanki içinde. 41 yaşındaki Adem, plastik cerrah olmak için çok çalışmış, beyaz, parlak, uzun koridorlarda ve acillerde binlerce yaralının yarasına bakmış, yara ve kan kokuları duymuştu. Şimdi ise bambaşka, hayal bile edemeyeceği bir noktadaydı. Burada yaşam enerjisinin baştan aşağı değiştiğini ve yeniden dizayn edildiğini hissetmişti. İçine yayılan coşkuyla ilerliyordu ormanda. Burada gerçek kuvvetini bulmuştu sanki. Ayakları başka türlü basıyordu ormanın zeminine. Kaslarının gücü ve kıvraklığı başka bir alemden gelmiş gibi dirençliydi ve yüzüne çarpan kokuları, o keskin soğuğu ruhunu hissetti. Sanki 18 yaşındaydı. Onu hayal etti ve gördü. Çoktan yitip giden o halin hayaletiyle birleşmiş gibiydi bedeni.

Hayatının, kalbinin ve ruhunun en güzel, iyi ve bereketli yerindeydi. Muhteşem zamanıydı! Onu bu ormana yerleştiren olaylara, koşullara ve evrenin gizli yönüne teşekkür ve minnettarlık duyguları yükseldi içinde.

Adem, bir elinde mızrağı, diğer elinde kendi yaptığı kalkanı vardı, belinde küçük baltası ve avcı bıçağı olmazsa olmazdı. Sadece altı mermisi kalan tabanca en zor durumlar için belinde duruyordu. Durdu ve arkasını kontrol etti. Sonra önünü. İlerliyordu. Arkadan gelen kırılan dal sesiyle hemen başını çevirip baktı. Kedi gibi eğilmiş ve savunma pozisyonuna geçmişti. Bir şey göremedi. Ama çalılığın oradaki küçük sallantıyı fark etmişti. Korkuyla yutkundu. Cesaretini topladı ve "pışt" dedi. Buna herhangi bir yanıt alamadı. Orada bir şey saklanıyorsa saklanmaya devam ediyordu anlaşılan. Kaçar gider diye öndeki ayağını yere vurdu sertçe. Yerin güplemesi de işe yaramadı. O tarafa yaklaştı biraz ve mızrağı kalkana vurup tangırtı çıkardı. "Her neysen çık ortaya!"

"Benim baba" dedi İsa üzülerek ve korkuyla. Ayağa kalktı.

Adem, hemen hışımla onun yanına gitti: "Evlat, ne işin var burada?!"

"Mağarada çok sıkıldım. Sana yardımım dokunur diye düşündüm, mağarada boş boş oturmaktansa."

"Ödümü patlattın! Burası hiç güvenli değil ki. Her yer sis içinde. Burası vahşi hayvan dolu. Ya kaybolursan ya da başına kötü bir iş gelirse? Ne yaparım? Açız ve seni aramakla mı uğraşayım? Hemen mağaraya dön. Sakın bir daha beni takip etme! Zaten başımız yeterince belaya batmış. Silahım olduğu halde ben bile korkudan altıma doldururken..." Oğlunun ensesini sıktı. Ama bak palayı almakla çok iyi ettin. Aferin sana!"

İSA YERYÜZÜNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin